Türkçenin bir gerçeği daha kanıtlandı

Türkçenin dünyada kurucu dil olduğu kanıtlandı. Türkçenin dünya dillerine geçiş yasaları bulundu.

~Türkçenin dünyada kurucu dil olduğu kanıtlandı. Türkçenin dünya dillerine geçiş yasaları bulundu.

Bu yasaların bulunuşu en az birkaç yıllık olay. Fakat hiçbir medya organında yayımlanmadı. Zaten bir şey hiç bilinmiyorsa ya da yeni duyulmuşsa her zaman yeni haberdir. Aslında çok uzun süredir Atatürk’ün Dil ve Tarih Tezi ile ilgili her nokta “yeni haber”dir.

Bu yasaları bulan kişi Adnan Atabek. Atabek çok önemli bir Türk bağımsız dilbilim uzmanı. 2002 yılından bu yana Türkçenin temel kuralları, Türkçe köklerin başka dillere geçiş kuralları ve Güneş Dil Kuramı üstünde çalışıyor. Ona göre Türkçe kökler başka dillerde çok yaygın ve apaçık biçimde halen kullanılıyor. Ancak bir o kadar da açık olmayan geçişler var. Ortaklığı göstermek için yalnızca ortak sözcüklerin ses ve anlam benzerliklerini göstermek yetmiyor. Üstelik bu sıklıkla hatalara yol açıyor. Kavramları bütünsel olarak pek çok dil açısından karşılaştırmalı olarak ele almak gerekiyor. Tarihsel ve kültürel süreci açısından ele almak gerekiyor. Ona göre gerçek etimoloji tek tek sözcüklerin karşılaştırması ve benzerlik yakalamak yoluyla değil kendi deyimiyle “alan araştırması” yoluyla ilerlemeli. Batı dilbilimi baskın eğilim olarak asla bunu yapmıyor. Kavram ortaklıklarının yasalarını bulmak, ortaya koymak ve örneklemek gerekiyor. Ancak o zaman herhangi bir dil tezinin doğruluğu kesin kanıtlanır. Atabek bu düşünceyle araştırıyor ve bugüne dek pek çok geçiş yasası bulmuş. Ben de yayımladığım makaleyle işte o yasaları ilk kez derli toplu olarak anlatıyorum ve bolca örnekliyorum.

YABANCI DİLLERDEKİ TÜRKÇE “KABAK GİBİ” ORTADA

Ayıp görülüp sözde “bilinçaltımıza” saklanmak istenen ancak inadına en açık biçimde hayatımızın her dakikasına giren nesneler, kavramlar vardır. Batı dillerindeki Türkçe kökler binlercesiyle işte böyledir. “S.. gibi ortadadırlar”. Hem çok bariz, hem yapayalnız, sahipsiz. Bu arada: fallus >bıl, bel, bılık (Türkçe).

Pozitif bilimler meleğe verdiği her bir kepçeye karşın üç kepçe şeytanın tabağına dolduran hayırsız birer aşçı gibidirler. Sosyal bilimlerde şeytanın payı daha da artar. Dilbilim ve tarih sanki tümüyle dilden ve tarihten Türk izini silmek için çalışır. Halbuki Türk ve Türkçe insanlığın her yerindedir. Bunu yemeye çalışmak tam bir “Ouroboros” tavrıdır. Kendi kendini yiyen yılan. Otofaji insanın kaderidir. İspanyollar Kızılderililere soykırım uyguladı. Her iki taraf da aslen Türkçe konuşuyordu. Türkçe konuşan Keltler de kuzeyde aynı şeyi yaptı. Yunan mitolojisinde neden bu kadar çok baba öldürme, anayı kapatma figürü var. Aynı temeldeki Batı siyasetinin, sosyal biliminin gerçek hayatta yaptığı tam da budur: Köklerini yok edip unutturma. Gerçeklikten her alanda korkma.

Dünya dilbilimi aynı tavrı gösteriyor. Alanlarında korkunç uzman on binlerce bilim insanı sadece Türk’ü değil, birçok önemli gerçeği kapatmak, çarpıtmak, tam tersine çevirmek için 200 yıldır muazzam bir uğraş veriyor. Bu kadar uğraş iyi bir şey için verilse insan kesinlikle “üst insana” dönüşürdü.

ÖRNEKLER VE TEPKİLER

Dünya dillerindeki Türkçe için örnekler veriyoruz. “Rastlantı” diyorlar… Daha çok örnek veriyoruz “Daha çok rastlantı” diyorlar. Daha da çok veriyoruz. “Daha da çok rastlantı” diyorlar. Tek tek örneklere geçiyoruz. Her birine muhakkak bir bahane buluyorlar. Congress>kengeş: “ ‘r’ nereye gitti? ”; evening>avana:  “Ne alakası var, çok kaba bir kere ”; apar>operate: “ ‘ate’ ne olacak? ” ; mangiare (Itl.) >mang(yemek): “nereden buldun?”; mill (değirmen) >meli(öğütmek):  “Türklerin üretimle ilgisi olamaz!”; cavalry>kevel: “Siz at için başka şey demiyor muydunuz?”; dust>toz: “ ‘t’ nerede ‘t’? ”; entrique: ıntırga “Yok artık!”; get>git: “çok kısa”; bargain>bargaan: “Bu bir ikili ve ilgisi yok”; say >söyle; do >to; eat>ed: “Bunlar daha da kısa”; hypotenuse>iptın: “Çok uzunu çok kısa yaptın”; bild(German>bildür, make>mak; wood>vut>odun, foot>but, bad>bed; capture>kaptur, cup >kap, mine >men, ethic>etek, pro>bir, tact>dokun, turn>dön, wall>bal… : “Aptal, bok, manyak!”; şar > şehir >shire (1): “ ‘şehir, şar’ Türkçe değil bir kere! Arapça, Farsça…”

Arapça, Farsça demişken binlerce Türkçe köklü sözü Arapça ve Farsçaya mal edenler en başta Türk dilbilimciler. Bir başka şey daha diyorlar… Çok klasik: “Ortak sözcükler bulunuyorsa muhakkak Türkçe başka dillerden almıştır…” “En büyük” Türk dilbilimcilerden biri de şunu demiştir hatta: “Türklerin kültür sözcükleriyle ilgisi olamaz!”

GERÇEK BİLİM NE DİYOR

Fakat tarih böyle demiyor. Genetik araştırmalar tam tersini gösteriyor. Tarihsel göçler böyle değil. Avrasya Türk kavimleri bu kökleri yüzyıllardır konuşuyorsa Arap, Fars, Latin etkisinden dolayı konuşmuyor. Bazıları çok uzak ve yalıtık bölgelerde yaşıyordu. 20 bin yıl önce Asya’yı terk eden Amerikan yerlileri bu dilleri konuşuyorsa Arapça, Farsça, Latince bildiklerinden ötürü konuşmuyorlar.

Pers diyorlarsa eğer Persler ağırlıklı olarak Turanidir. Hindistan adını İndus nehri ve vadisinden almışsa ‘indi’ Türkçe ‘nehir’ demektir. Bu kültür yukardan inenlerce kurulmuştur. İndi > inmek >flowingdown. Yunan uygarlığının simgesi AKROPOLİS > (y)ukarıbalıg> polis dir. LUKUYANUS efsanesindeki at ve atlı ulaga>alogo: horse, at. Ulak: atlı haberci, hala Türkçede yaşıyor. Vatikan >Ötüken’dir. Phoenix >bengü kuş tur (1).

Ukrayna Kiev’deki meydanın adı ‘Maydan’dır. Maydan> meydan. Prag’ın ismi ‘eşik’ten gelir. Türkçe “borouk’tur. Hindistan’daki büyük uygarlığı kuran Türk kavimlerinden sadece biri Babür’dür. İngilizcesi ‘Mughal’. Kasıtlı olarak Moğollarla karışsın diye bu ad yanlış çevrilir. “VeniVidiVici” Türkçe ‘manvid bas’ dır (Yakut, Çuvaş, Altay) (1)…

‘Hypotenuse’e dönersek. Pisagor teoremi denen şey Sümerlerde biliniyordu. Buradaki ‘tense’ Türkçe ‘tıng’dır (Yakut). Peki “hypo” nereden çıktı? Alttan germek, bağlamak? Neden üstten değil? O zaman ‘hiper’ olsun? Burada gerilen şey ‘hypo’ değil, teldir. O tel de arpın telidir. Gap>habl (Arabic) > ip (Turkish) >cable (kablo) (1).

MAKALELERİMİZ

Tüm bunlara ve aşağıdaki net kurallara bilimsel olarak karşı bir şey diyemezler. Batılı dilbilimcilerden akıllı ve dürüst olanlar zaten bu gerçeklerin bazılarını kendileri keşfediyor. Bir bölümü dediklerimizi onaylıyor. Büyük çoğunluk ilgiyle veya ilgisiz şimdilik sadece seyrediyor. Ana akım dilbiliminin bazı fanatiklerinin elindense tüm dengelerini bozan bu gerçekler karşısında hakaret etmekten başka şey gelmiyor. Dünya dilbiliminin özüyle ilgili tartışmanın gelip gelip birkaç sıradan küfürle sınırlanması hem komik hem ibretlik. Ama ne yapalım, insan böyle bir şey.

Kaan Arslanoğlu

Odatv.com