Aslı Odman İstanbul Bilgi Ãniversitesi Ar.Gör / Tuzla Tersaneler Bölgesi İzleme ve İnceleme Komisyonu Ãyesi
Aslı Odman İstanbul Bilgi Ãniversitesi Ar.Gör / Tuzla Tersaneler Bölgesi İzleme ve İnceleme Komisyonu Ãyesi. Yazmak, klavyeye vurmak dışında elimizde ne kalıyor ki? Kızmak, klavyeye vurmak dışında elimizde ne kalıyor ki? Yazmak, kızmak, anlatmak dışında elimizde ne kalıyor ki? Limter-İş Sendikasıândan arkadaşlarla, Ethem ve Petra Ãzgüvenâin hazırladığı âTuzlaâ belgeselini İşçi Filmleri Festivaliânin Kartal gösteriminde seyretmek üzere hazırlanırken, sohbet ederken, iş kazalarına dair daha da farklılaştırılmış analizler, kişisel düşmanlar oluşturmayan çözümler hakkında konuşurken, konu hakkındaki son açıklamaları tartışırken, patlama haberi geldi. Selah Tersanesiânde patlama. Bir işçi ölmüş. Belki daha fazla işçi ölmüş, bilmiyoruz. Analizler, tahliller, eleştiriler gerçekliğin sillesiyle darmadağın oldu gitti. Patladı gitti. Selah Tersanesi. Tuzla Raporu için 2007 Ağustosânda elektrik çarpması sonucu bu tersanede ölen Günay Akarsuânun ablası ve kayınbiraderi ile Nevra Akdemir ile beraber uzun bir mülakat yapmıştık. Ailesi, elektrik ustası olan 27 yaşındaki Günayâın kalp krizinden değil de, elektrik çarpmasından öldüğüne, bunun elektrik donanımındaki yapısal bir sorundan kaynaklandığına, Günayâa elekrik çarptığı durumda bile hayatını kurtaracak yalıtımlı ayakkabı ve eldiven sağlanmadığına inanıyor, hukuki mücadeleye hazırlanıyordu. Aklıma şimşek hızıyla o uzun mülakat gecesi geldi. Kaza haberi gelmeden yarım saat önce bugünkü Radikalâde Ãalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığıâna bağlı İş Sağlığı ve Güvenliği Müdürü Kasım Ãzerâin Meclis Tuzla Komisyonuâna yaptığı açıklamalarını okumuştum. Ãzer, âTersanelerde sanki facialar varmış gibi gösteriliyor...Bu iş başka nedenlerle gündeme getiriliyor, tersanelerdeki kazaların artması, işin kötü olduğundan değil, işçi sayısının son 2 yılda artmasından kaynaklanıyor...Eğitimsiz işçiler yüksekten düşüp ölüyorlarâ diyordu. Kasım Ãzerâin âfikrineâ göre, köylüler tarlayı bırakıp, yirmi metreye çıktıklarında düşüveriyor, ölüveriyorlardı. Kasım Ãzer Beyâin, halihazırda Tuzla Tersaneler Bölgesiândeki 39âu Gemi İnşa Sanayicileri Birliğiâne (GİSBİR) üye olan 48 tersane içerisinde 1000 ila 1500 farklı, irili ufaklı taşeron şirkette çalışan 30, 35.000 işçi hakkında nasıl bir bilgisi var? Nasıl ve ne zaman bir çalışma yapmış? Nereden biliyormuş, halihazirda Tuzlaâda çalışan işçilerin çoğunun daha önce köylü olduğunu? İşçi Sağlığı İş Güvenliğinden sorumlu bir devlet kurumu müdüründen, kimin âköylüâ olup kimin olmadığına dair fikir beyanı değil, temelli bilgiler beklememiz gerekmiyor mu? Tuzla Komisyonu olarak Desan Tersanesiânde Mart ayında gerçekleştirdiğimiz bağımsız inceleme çerçevesinde ve bu tersanede çalışan taşeron işçilerin yaklaşık %17âsini kapsayan anketlerin sonucunda, tersanede çalışmadan önce tarım ile uğraşan, yani meslekten köylü olan bir adet bile işçiye rastlamamıştık. Buna karşın daha önce başka sanayilerde çalışana da (Otosan, Metalurji, Türk Henkel), 2001 kriziyle iflas edip Doğuânun şehirlerinden göç eden eski esnafa da, eskiden hizmetler sektöründe çalışana da rastlamıştık. Bu âeğitimsizâ, âköylüâ, daha doğrusu âeğitimsiz=köylü işçilerâ kavramı âdoğruyu yamultmaâ anlamında âideolojikâ değildir de nedir? Günay Akarsu elektrikçi ustasıydı, Ruhiyeânin eşi İbrahim Levent 16 yıllık kaynak ustasıydı, o da patlamada öldü. En son Tuzla Tersaneler Bölgesiânin en güçlüsü olan Sedef Tersanesiânde ölen Ali İhsan Ãam da deneyimli bir işçiydi. Nereden çıkıyor bu âeğitimsiz işçilerâ lafzı? Nereden kaynaklanıyor bu çarpıtma? Türkiyeâde bir gemi inşa sanayiinin oluşmaya başladığı 1980âlerden sonra ve nitelik değiştirerek kendini tahkim ettiği 1990âlerden sonra, ticari sermayelerini sanayi sermayesine kaydıran eski armatör, yeni tersaneciler, İstanbulâa çok yakın ve fazla uzak Tuzlaâda karlılık ve rekabet edebilirligi önceleyen istihdam rejimini oturtmak konusunda nispeten rahattılar. Ekonomiânin darbe sonrası yeni dönemine doğan bu sektör, beşikten âesnekâ kurgulandı. âNormaldeâ teknik uzmanlaşmayla temellendirilen ve yasaca ancak durumda cevaz verilen taşeronluk (alt işverenlik) sistemi, bir istihdam rejimi olarak köklü armatör-yeni tersaneciler tarafından Tuzlaâda kurumsallaştırıldı. Esas işi yapan, esnek, krizde bırakılıp, sektör büyüdüğünde tekrar içerilecek, gemiyi yapan, işçiyi binbir parçaya bölen istihdam rejimi, âtaşeronlar diyarıâ Tuzla oluştu. Bir seneden az bir zamanda 25âe yakın işçinin üstüste ölmesi, kamuoyu ilgisinin Tuzlaâya çekilmesi ile bu önceliklerin (karlılık ve rekabet edebilirlik) insan hayatına olan sonuçları tek mekanda, tek havzada, tek bölgede, tek sektörde görünür ve sorgulanır hale geldi. Karlılık ve rekabet edebilirlik önceliğinin yanında, bu iş temposu yoğunlaştırılmış ağır ve tehlikeli işler dalında işçi sağlığı ve iş güvenliğine yatırım yapmak, çalışma sürelerini insani sınırlara çekmek, çalışma yoğunluğunu azaltmak, bütün bunları yapabilmek için de karların bir kısmından vazgeçmek gibi önceliklerin konuşulabilir bile olunmasına tahammül yok: ne bu esnek istihdam rejimine âkazanılmış hakâ diye bakan işverenlerin genelinin, ne de işçi sınıfı deyince ya sadakaya, ya da gaza sarılan yeni tüccar devlet rejiminin aktörlerinin. Bazen safiyane, bazen hesaplı kitaplıca kızıyorlar gemi inşa sanayiinin karar vericileri: âBir tek Tuzlaâda mı kaza oluyor? Neden bir tek Tuzla öne çıkarılıyor? Neden Tuzla günah keçisi oldu?â. Haklılar. Makina Mühendisleri Odasıânın üç gün önce açıkladığı ve SSK verilerinin derlemesinden oluşan İş Sağlığı ve Güvenliği Raporuânda 2006 yılında kayıtlara geçen ölümlü işkazalarının %25âi inşaat sektöründe, %10âu nakliyat sektöründe, %31âi ise âbilinmeyenâ kategorisindedir. Tuzla geçen Eylül ayından itibaren, seri ölümlerin bizatihi çarpıcılığı ve -eksiği fazlasıyla- Limter-İş Sendikasıânın, TMMOB, İstanbul Tabip Odası ve İşçi Sağlığı Enstitüsüânün, sendikalar dayanışmasının, basın, öğrenciler, bazı milletvekillerinin ve akademisyenlerin çabalarıyla bu âbilinmeyen kategorisindenâçıkmıştır. Görünür olmuştur. Bilinir olmuştur. Gemi inşa sektörün tek bir havzada yoğunlaşması, bu havzanın İstanbulâa yakınlığı, Kartalâdan-Tuzlaâya kadar olan hatta harıl harıl ilerlemekte olan kentsel dönüşüm projelerinin yarattığı pazarlıklar ve bugün parlamentoda temsil edilen DTP,ÃDP ve DSP dışında tüm partilerin milletvekillerinden veya yerel yöneticilerinden birinin tersane sahibi olmasının yarattığı uyanıklık bu görünülürlüğü artırmıştır. Evveli gün Gaziosmanpaşaâdaki TOKİ inşaatlarında da bir işçinin ölmesi bugünkü patlama kadar yankı getirmemiştir, evet. Bu da başlı başına bir ayrımcılıktır, evet. Fakat bu Tuzla görünülürlüğü, esnek çalıştırma, verimlilik artıran istihdam rejimi ve nemaları eşit dağılmayan ekonomik büyümenin insan hayatına, emeği ile geçinen tüm kesimlere olan etkilerini geniş kesimlerin gündemine sokmayı başardığı oranda, mekansal olarak dağınık ve daha güvencesiz şartların hükmettiği inşaat işçilerinin de dertleri konuşuluyor olmaktadır. Amaç âTürkiye ekonomisinin yıldızlarından gemi inşa sanayine kara çalmak, yurtdışındaki imajını zedelemek, uluslararası rakiplerinin ekmeğine yağ sürmek, vatana millete zarar vermekâ değil, sermaye esnekliğin nemalarından faydalanırken, emeği ile geçinenlerin hesaplarına ölüm, sakatlanma, meslek hastalığı, uzatılmış çalışma saatleri, düşük ücretler düştüğünü gündeme getirebilmektir. Türkiye diye bir bütün varsa eğer, yetmiş milyon vatandaşının hayatına, üstdüzey siyasal ikilemler, partiler arası dalaşmalardan daha fazla dokunan gündemleri masaya getirme çabasıdır. Ãnümüze atılan gündemlerin gevelenmesi refleksini terk çabası, bu vazifelendirmeyi red arzusudur. âTuzlaâânın, ölümlü iş kazalarının bir diğer ismi olmaya başladığı Eylül 2007âden beri ne yapıldı? Bir şey yapmakla vazifelendirilmiş devlet kurumları ve işyeri güvenliğinden mesul işveren karar-vericiler ne yaptılar? Görebildiğim tek olumlu örnekten bahsedelim: Tuzla Tersaneler Bölgesiânde bir buçuk sene önce tersaneciliğe başlamış olan Desan Tersanesi yöneticileri, meslek örgütlerinin temsilcilerden oluşan bağımsız Tuzla Komisyonuâna kapılarını açtı. Bu komisyon, ancak orta vadede etkisini gösterecek iş güvenliği yatırımlarının, bu tekil işyeri bazında nasıl işlediğini ve işlemediği yönleri bir kaç günlük bir çalışmayla ve yüzlerce fotografla belgeledi. Bu tersanede çalışan taşeron işçileri tanımak, çalışma koşullarını anlamak için anketler yapıldı. Bu teknik ve işçilere dair sonuçlar, yönetici ve mühendis kadroya sunuldu. Bir ikinci sunum Mayıs ortasında alt kademe yöneticiler ve taşeron firma sahiplerine, bir üçüncü sunum ise taşeron işçilere verilecek. Desan Tersanesi iş güvenliğine yatırım konusundaki eksikliklerine dair iç toplantılar ve bu konuda iş bitim süresi belirlenmiş görevlendirmeler yaptı. Bu tutumuyla, meseleyi âbaret, kemer takmayan, eğitimsiz işçiâ ekseninden çıkardı, kalıcı ve yapısal iş güvenliği yatırımlarına ve taşeron işçisini tanımaya yöneldi. Ne yazık ki bunun dışında Tuzlaâdaki seri ölümlere orta vadede bir son verebilecek bir adım atıldığını görmüyorum. Ãalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, basının Tuzla Tersanelerindeki ölümleri öne çıkardığı âbazı bazı bunu adli ve medyatik bir vaka haline getirip âÃlüm Tersaneleriâ başlıkları atmaya başladığı- dönemde, âmedyatikâ bir atılım yaptı. Şubat sonunda üç tersaneye âkısmi durdurma önerisiâ getirdi. Bu âöneriâ basına âÃalışma Bakanlığı üç tersaneyi kapattı!â diye yansıdı. Bakanlık bu haberleri tekzip etmedi. Kamuoyunun tepkisi bir nebze azaltıldı. Bu üç büyük tersane, kendilerine verilen süre içinde yüzeysel bir iki eksiği rahatça düzeltip, hiç bir şekilde üretimi durdurmadan yollarına devam ettiler. En çok ölümün olduğu çok daha kötü şartlarda işçi çalıştıran tamir tersanelerinin bahsi geçmedi. Kapatmanın neye çare olacağı düşünülüyordu, bu noktasal âönlemâ âeğer varolsaydı bile- hangi yapısal çözüm önerilerine bağlanacaktı, buna değinilmedi. Ãalışma Bakanlığıânın bu kararı, bu kararı basına yansıtma tarzı ve bu karara zemin teşkil eden âeksikler listesiâ, bu süreci içinden takip eden bizlere âBakanlık tribünlere oynuyorâ dedirtti. Gelelim gene Şubat ayında GİSBİR, Ãalışma Bakanlığı ve Dok-Gemi-İş Sendikası tarafından imzalanan âEğitim Protokolüââne: Tuzlaâdaki işçileri eğitecek eğitmenleri eğitecek bu programdan, Tuzlaâdaki mühendisler müstehzi bir şekilde bahsediyorlar. âAnkaraâdan eğitimenler geliyor, Tuzlaâyı bilmeden mevzuat anlatıyorlarâ diyorlar. Kazanın kaynağını ortadan kaldıracak iş güvenliği yatırımları konusunda gündem yaratmadan, bu yatırımları her işyerine göre kuruşlandırmadan, hayata geçirme sürelerini ve sorumlularını belirlemeden, sabahtan akşama âişçileri eğitecek eğitmenleri baret, kemer, işyerinde tehlike arzeden hususlarâ konusunda eğitim verseniz ne işe yarar? Şu ana kadar yalnıza bir adet üye tersanenin açık olduğu yapısal yatırımları yapma konusunda GİSBİR bir ortak hamle yapmadan, devletin kısıtlı iş müfettişi gücünü, niteliği ve hedef kitlesi soru işaretleri yaratan eğitimlere yönlendirmek bir âyanlış gündemâ dayatması değil de nedir? En son adım ilk defa dün toplanan Meclis Tuzla Araştırma Komisyonuânun biraraya getirilmesi oldu. Bu komisyon oluşmadan önce Tuzlaâdaki insan hakları ihlalleri konusunu inceleyen bir altkomisyon geçen hafta içinde ön raporunu basına sundu. Tutarlı bir rapordan çok, tarafların açıklamalarını derleyen bir tutanak niteliği taşıyan bu belgenin ayrıntılı incelemesini daha sonra yapmak üzere, bu komisyonun çözüm önerilerinin evrenini tasvir edelim, bunların Tuzlaâdaki mevcut insan hakları ihlallerini (insanlık dışı uzun çalışma saatleri, ortaya çıkamayan meslek hastalıkları, metal tozu ile raspalama, en yeni göçle gelen işçilerin bekar odalarına fahiş fiyatlar ödemeleri, iş güvenliği yatırımlarının yapılmaması nedeniyle önlenebilir ve öngörülebilir kazalarda ardarada işçilerin ölmesi vb.) ne kadar kapsadığını siz söyleyin: âTuzla Tersaneler Bölgesiândeki daralmayı aşmak için yeni tersane alanları tahsisiâ, âişçilerin eğitilmesiâ ve İş Kanunuânun altişveren ilişkilerini düzenleyen, Tuzlaâdaki taşeronluk pratiğini açıkça kanundışı olduğu tespitimizi dayandırdığımız ikinci maddenin İstihdam Paketi çerçevesinde değiştirilmesi... Bir Mayısâın hemen akabinde Başbakan Tayyip Erdoğan diğer erkan ile beraber Tuzla Tersaneler Bölgesiâne âdenizden geldiâ. Deniz Kuvvetleri Komutanlığıândan askeri bir ihaleyi alan özel tersane Dearsan ve RMKâda kaynak törenleri yapıldı. âMilli Gemiâ projesi kutlandı. Milli savunma sanayi ve milli gemi inşa sanayi işbirliği yüceltildi. Bir tatil günü olan Cumartesi günü, zaten girişi çıkışı %100 kontrol altında olan tersane alanında, işçilerin âspontane olarakâ Başbakanı bağırlarına bastıklarına, alkışlarla karşıladıklarına dair üç gazetede haber çıktı. Bu üç gazete, aynı anda Başbakanla Tuzlaâdaki iş güvenliği ve işçi sağlığı meselesini konuşmak için tersane önünde ısrarla bekleyen Limter-İş sendikacılarının gözaltına alındığına ya hiç değinmediler, ya da geçerken dokundurdular. Milli gemiler, yüzen milli karakolları üretecek ve donatacak cesametteki milli sermayemizin, niye milli işçilerimizin ölümlerine çare geliştirecek teknolojiyi geliştirmedikleri / ithal etmediklerine de değinildi elbet. Değinmek gerek. Aynı zamanda askeri ihaleyi alan Dearsan Tersanesiânde 2006âdan beri üç işçinin hayatını kaybettiğine de. Tüm bu süreçte, Tuzla Tersaneler Bölgesiânde çalışmalar yürüten, sahayı içinden tanımaya çalışan bizler, esasında hiçbir kurumun, iş kazalarının nedenleri ve iş kazalarına maruz kalan Tuzlaâdaki işçilerin profiline dair temelli bilgi üretmediklerini görüyoruz ve şaşırıyoruz: Deniz Ticaret Odası, GİSBİR, bilimum tersane sahipleri hangi bilgilere dayanarak, kazaların nedeninin tespitinin âişçi eğitimsizliğiâ şeklinde yapabiliyorlar? GİSBİRâin Tuzla Tersaneler Bölgesi kurulduğundan itibaren kazaların hangi saatte, hangi koşullarda oluştuğunu, hangi işçinin (kaç yaşında, kaç senedir Tuzlaâda çalışıyor, daha önce nerede çalışmış) bu kazalara maruz kaldığını içeren bir kaza veritabanı var mı? Ãç milyar dolar ihracat rakamına ulaşmış bir sektörün tek işveren örgütünün kaynaklarının bu tip âişe yararâ ve uzun vadede iş kazalarını önleyecek bilgilerin üretimini âistek ve anlayış olduğu zaman- finanse edebilecek güçte olduğunu düşünmek yanlış mı? âBu sektörde senede 4 ila 5 ölüm doğaldır, trafik kazaları ne zaman biterse, gemi inşa sanayinde de kazalar o zaman bitecektirâ yargısına temel teşkil eden bilgileri GİSBİR Başkanı Murat Bayrak hangi ulusal veya uluslarası sektör literatüründen edinmiş? Gene GİSBİRâin websitesine koyduğu, Deniz Ticaret Odası Başkanı Metin Kalkavan ve Meclis Kürsüsüânde açıklama yapan, bir tersaneci aileden gelen Durmuşali Torlakâın (ne yazık ki Uluslararası Ãalışma Ãrgütüâne yanlış bir biçimde atfederek) verdiği âTürkiye gemi inşa sanayiindeki iş kazaları açısından 10binâde 3 ile Japonya ile aynı düzeydeâ bilgisinin kaynağı nedir? Uluslarası karşılaştırmalı iş kazaları konusunda kabul görmüş senelik data setini Uluslarası Ãalışma Ãrgütü yayınlar. Bu örgüt gemi inşa sanayine özel veri yayınlamaz. Yayınladığı verileri 100bin oranı ile verir, 10bin oranı ile vermez. GİSBİRâin websitesine, konuyla ilgilenenlerin âbu seri ölümler Tuzlaâya mı has, dünyada neler olup bitiyor?â dediği hassas bir dönemde koyduğu, basına Milletvekili Durmuşali Torlak ve DTO Başkanı Metin Kalkavan vesilesi ile yaydığı ve yakın zamanda websitesinden nedense kaldırdığı bu, kaynak gösterilmemiş istatistiklerdeki veriler, İLOânun genel verileriyle müthiş bir çelişki içindedir. 10binâde 3 rakamına ulaşmak için bitmemiş 2008 senesinin ilk iki ayında senelik rakam olan 33bin işçi çalışıyor gösterilerek, mutlak işçi sayısı uygunsuz bir şekilde şişirilmiştir. Türkiyeâdeki gemi inşa sanayinde, âgelişmiş Japonyaâ kadar işçinin öldüğü, âbu meselenin abartılmaması gerektiğiâ tezine zemin teşkil edemeyecek kadar kaynaksız ve zayıf bir istatistiki zemine oturmaktadır. Neredeyse hepsi Tuzla Tersaneler Bölgesiânde olmak üzere 2006 senesinde 10, 2007 senesinde 13, bu sene bugüne dek 9 işçi hayatını iş kazlarında kaybetmiş. Aynı süre içinde sektörün üretim hacmi 550bin dwtâlerden 1milyon dwtâye çıkmış, kimbilir bu sene kaç dwtâye çıkacak? Aynı dönemde harıl harıl Yalovaâda, Geliboluânda, Yumurtalıkâda, Samsunâda yeni tersane yatırımları yapılıyor. Bu tersane yatırımlarını yapanlar, kolayca tahmin edilebileceği gibi zaten Tuzlaâda yatırımı olan eski tersaneci aileler. Bu iki veriyi yanyana koymak gerekmiyor mu? Bu tarzda esnekleştirilmiş şekilde, koştura, koştura, işçileri 24 saatlere kadar varan çalışma süreleriyle çalıştırarak, devletin tam desteği, sektörün uluslararası alanda patlamasının ivmesiyle, iş güvenliğine yatırım kelimesini telaffuz bile etmeden sektör büyüyünce, ne oluyor? Kim büyüyor, kim ölüyor? Tuzlaâda göstermelik tedbirler, âideolojikâ eğitim söylemi ve gemi inşa sanayi patlıyor. Bize öfkeli bir acıyla klavyeye vurmaktan başka edecek bir adet rica kalıyor: Lütfen artık âeğitim şart, baret takmayan işçiler, ölümlerin nedeni taşeronlar, ölüm tersaneleriâ gibi karikatürleri bir kenara bırakalım! Tersanelerde asıl işi 1000, 1500âe bölünmüş küçük ve ortaboylu taşeron şirketin gerçekleştirdiği, bu firmalarda 24 saate varan çalışma sürelerinin istisna olmadığı, bu sistemin ta 1980âlerin başında tersane sahipleri tarafından bilfiil desteklenerek hayata geçirildiği, bir âesnek çalıştırma modeliâ olarak kurumsallaştırıldığı, şimdiye kadar bir örgütlü baskı olmadığı için makina parkına yapılan yatırımlar büyürken, aynı oranda ve sektördeki büyümeye paralel iş güvenliği yatırımlarının yapılmamış olduğu, çözüm muhattabının ve sorumlusunun gemi inşa sanayicileri ve bu konuda devletin yalnızca aracı olduğunu ve bu taleplerin örgütlü ve yerinde, yerelinde, işçiler tarafından talep edilmediği sürece bir değişiklik olmayacağı. Bir adet âyaygınlaştırma ricasıâ sadece.