Güney Kafkasya bir taraftan Orta Asyaânın giriş kapısı, eski İpek Yoluânun geçiş güzergâhı, enerji nakil hatlarının önemli bir koridoru, diğer taraftan ise çok dilli, dinli ve etnik yapılı konum
Güney Kafkasya bir taraftan Orta Asyaânın giriş kapısı, eski İpek Yoluânun geçiş güzergâhı, enerji nakil hatlarının önemli bir koridoru, diğer taraftan ise çok dilli, dinli ve etnik yapılı konumuyla hem bir kültürel zenginlik kaynağı hem de potansiyel bir etnik çatışma coğrafyası konumundadır. Kafkasyaâda 1917âde Bolşevik Devrimiyle Ãarlık Rusyaâsının son bulması üzerine yeni bir dönem başlamıştır. Türkiye ile aralarında ortak dil, din, tarih ve kültür birliği olan Azerbaycan Ãarlık Rusyaâsının yıkılması üzerine bağımsızlığına 1918âde kavuşmuştur. O yıllarda Azerbaycan ile Osmanlı imparatorluğu arasında yapılan gizli bir anlaşmaya dayanarak Nuri Paşa komutasındaki 10.000 kişilik Kafkas İslam Ordusu bizzat Enver Paşaânın talimatıyla Azerbaycanâa gönderilmiş ve başkent Bakü Bolşevik â Ermeni işgalinden kurtarılmıştır. Kafkaslarda önce Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan arasında 18 Aralık 1918âde TransKafkasya Seymi adı altında ortak bir konfederasyon kurulmuştur. Ãok kısa süren bu konfederasyon önce Gürcistan sonra da Ermenistan tarafının menfi tutumu nedeniyle dağılmak zorunda kalmıştır. Böylece küçük devletlere dönüşen Kafkasyaâdaki bu üç ülke iki yıldan az bir süre içerisinde Sovyetler Birliğiânin istilasına uğramıştır. Sovyetler Birliğiânin dağılmasıyla 1991 yılında yeniden bağımsızlıklarını kazanan Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistanâı Türkiye ilk tanıyan ülkelerden olmuştur. Türkiye bu üç Kafkas ülkesinin bağımsızlıklarını koruyup geliştirmelerine önemli destekler vermiştir. Ancak 1918âli yıllarda olduğu gibi Ermenistan Kafkasların istikrarsızlaştırılmasında önemli rol oynayarak komşusu Azerbaycanâın başta dağlık Karabağ olmak üzere topraklarının yüzde 20âsini işgal etmiş, binlerce insanın ölümüne ve bir milyon Azerbaycan Türküânün topraklarını terk etmesine neden olmuştur. Ermenistan, izlediği savaş ve işgale yönelik politikalarıyla Kafkasyaânın en fakir, sürekli göç veren ülkesi olmuş, önemli ekonomik tesislerinin yanı sıra savunma tesisleri de Rusyaânın eline geçmiştir. Ermenistan Ermeni diasporasının heyecanını ve desteğini kazanmada savaşı ve yayılmacılığı bir araç olarak kullanmıştır. Bağımsızlık sonrası izlediği politikalarıyla tamamen Rusyaânın güdümünde kalmış ve ülke adeta Rusyaânın eline geçmiştir. Ermenistan Dağlık Karabağâdan sonra Azerbaycanâın birçok şehrinde de vahşet derecesine varan katliamlarına devam etmiştir. Ermenistanâın Azerbaycan topraklarını işgal etmesi üzerine Türkiye Ermenistanâla olan sınır kapılarını kapatarak Azerbaycanâın haklı davasında onun yanında yer almıştır. Türkiye her fırsatta Yukarı Karabağ sorununu dünya gündemine taşımış ve Karabağ sorunu çözülmeden Kafkaslarda barış ve istikrarın kalıcı olmayacağını vurgulamıştır. Kafkaslardaki istikrarsızlık ve gerilim sonucu Türkiye ile Azerbaycan pek çok protokol ve anlaşma yapmalarına rağmen ilişkilerini sağlam bir stratejik ortaklığa dönüştürememişlerdir. Bölgede başta Rusya olmak üzere diğer aktörlerin izledikleri politikalar da Türkiyeânin bölgedeki etki alanını sınırlandırmıştır. Tüm bunlara rağmen enerji kaynakları bakımından zengin rezervlere sahip olan Azerbaycan Bakü-Tiflis-Ceyhan Boru Hattı ve Nabucco Projesinin hayata geçirilmesinde anahtar bir ülke konumundadır. Kafkasların kilit ülkesi konumunda olan Azerbaycan aynı zamanda Türkiyeânin diğer Türk Cumhuriyetleriyle ekonomik, siyasal ve kültürel işbirliğini geliştirebilmesinde yegâne güvenli bir geçiş kapısı ve penceresidir. Gerek Jeopolitik konumu gerekse zengin enerji kaynaklarına sahip olması Azerbaycan için büyük fırsatlar sağlarken aynı zamanda başta Rusya ve İran gibi güçlü ülkelerle çıkar çatışmalarına maruz bırakmamaktadır. Ãünkü enerji 21. yüzyılın en kıt ve önemli kaynağıdır. Ermenistan ve Azerbaycan arasındaki sorunları çözmek üzere AGİT bünyesinde ABD, Rusya ve Fransa gibi devletlerden oluşan Minsk Gurubu oluşturulmuştur. Bu gurup Azerbaycanâın toprak bütünlüğünü benimsemesine ve Türkiyeâde iş başına gelen hükümetlerin de tüm çabalarına rağmen Azerbaycan topraklarının işgalden arındırılması sağlanamamıştır. Sovyetler Birliğiânin dağılmasından sonra bir süre ekonomik bunalımlar yaşayan Rusya özellikle enerji fiyatlarının yükselmesiyle ekonomisini toparladıktan sonra Kafkasyaânın tümünü nüfuzu altına almaya yönelik politikalara yönelmiştir. Bu politikaların sonucu olarak Batıdan umduğu desteği sağlayamayan Gürcistanâa savaş açarak küçük bir Kafkas ülkesi olan ve Türkiye ile Azerbaycanâa da yakın olan Gürcistanâın toprak bütünlüğünü bozmuştur. Kafkasyaâdaki gelişmeleri yakından izlemekte olan ve 2000âli yıllardan sonra komşu ülkeleriyle sıfır problemi prensip edinen Türkiye bu politikaların sonucu olarak komşu Ermenistan ile olan sorunların aşılmasına yönelik olumlu adımlar atmıştır. Türkiyeânin bölgesel ve küresel barış ve istikrara katkıda bulunabilmesi için öncelikle kendi komşularıyla sorunlarını çözmesi gerekir. Ãevresini kuşatan coğrafyaya çok aşina olan hem demokratik, laik, hem Müslüman, hem de modernliğe entegre olmuş, tarihsel geçmişi olan Türkiye, bölgesindeki gücünü ve ağırlığını barış ve karşılıklı yarar temelinde arttırmaya yönelik aktif bir dış politikalar izlemeye başlamıştır. Türkiyeânin artık tek yönlü yalnızca Avrupa merkezli politikalar izleme yerine, gelecekteki dünya güç dengelerindeki kaymaları da dikkate alarak, Cumhurbaşkanı Gülâün de belirttiği üzere doğu, batı, kuzey ve güney tüm istikametlerde etkinlik ve çıkar alanlarını arttırmaya yönelmesi, dış politikada önemli kabuk değişimini göstermektedir. Türkiye bir yandan Suriye, Pakistan, Irak, İran, Afganistan gibi Müslüman ülkelerle ilişkilerini geliştirerek Ortadoğuâda yükselen ve ağırlığını daha çok hissettiren bir güç olurken öte yandan da ABD ile ilişkiler eski başkan Bush dönemine göre daha olumlu bir mecraya girmiş olup, Rusya ile ilişkilerde de önemli gelişmeler yaşanmaktadır. Türkiye son dönemlerde izlediği bu stratejilerle dış politikasında giderek daha özerkleşmekte, özgünleşmekte ve ağırlığını ve saygınlığını arttırmaktadır. Uzun tarihsel liderlik geleneğine, derin tarihi köklere, birikime ve geçmişe sahip olan Türkiyeânin 1991 yılında bağımsızlıklarını kazanan Orta Asyaâdaki Türk Cumhuriyetleriyle ilişkilerini sağlıklı bir şekilde sürdürebilmesi ve bir millet iki devlet durumunda olan Azerbaycan topraklarının barışçıl politikalarla işgalden kurtarılması Türkiyeânin güvenirliği, saygınlığı ve bölgesel liderlik rolünün hayata geçirebilmesi için büyük önem taşımaktadır. Türkiyeânin Ermenistan ile olan ilişkilerinde özellikle ABD Başkanı Obamaânın sözde âsoykırımâ ifadesini kullanmasının önünün kesilmesi ve Ermeni diasporasının girişimlerini sonuçsuz bırakma, Dağlık Karabağâın işgaline son vererek Kafkasyaâda barış ve istikrar sağlama çabaları önemli bir etken olmuştur. Ancak Türkiyeânin Ermenistanâla ilişkilerin normalleştirilmesine yönelik adımlar Azerbaycanâda büyük tedirginlik yaratmıştır. Bu süreçte başından beri Azerbaycanâın kaygıları giderilememiştir. Ãünkü Türkiye işgal altındaki Azerbaycan topraklarından Ermeni güçleri çekilmedikçe sınır kapısını açmayacağını defalarca açıklamıştı. Türkiyeânin izlediği Ermenistan açılımına tepki olarak Azerbaycanâın başta Devlet Başkanı Aliyev olmak üzere diğer yöneticileri Türkiyeânin izlediği Ermenistan açılımının kendi milli çıkarlarına zarar vereceğini beyan ettiler. Hatta başta Devlet Başkanı Aliyev, Azerbaycanâın politik çizgisinde değişiklik olabileceği ve çizgi değişikliğinin Rusyaâya dönük olduğu izlenimini verdi. Ancak Azerbaycan yöneticilerinin Rusya ile stratejik ortaklık ve işbirliği söylemi içinde olmasının politik bir manevradan öteye geçebilecek bir temelinin olmadığı kanaatindeyim. Ãünkü Azerbaycan topraklarını işgal eden Ermenistanâın savunması hemen hemen Rusya askerlerine teslim edilmiştir. Ãnceki yılların aksine Rusya Federasyonu Kafkasyaâdaki nüfuz alanını genişletebilmek için Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki ihtilaflarda daha yapıcı olmaya başlamıştır. Türkiyeânin 10 Ekim 2009 tarihinde sancılı ve uzun süren görüşmeler sonucu Ermenistanâla protokol imzalanmasının akabinde Bursaâda oynanan Türkiye - Ermenistan maçında Azerbaycan bayrağına karşı bazı görevlilerin yanlış ve aymaz tutumu, Azerbaycanâın hassasiyetini daha da artırarak iki kardeş ülke arasında gerilimin tırmanmasına neden oldu. Azerbaycan bayrağına Bursaâda bazı görevlilerin ve provokatörlerin yaptığı saygısızlık kabul edilemez bir yanlış olmuştur. Ancak daha da yanlış ve üzücü olan Baküâyü 1918 yılında BolşevikâErmeni çetelerinden kurtaran Kafkas İslam Ordusu şehitlerinin anısına dikilen Türkiye bayrağının indirilmesidir. Bu duruma Azerbaycan vatandaşlarından, Azerbaycan muhalefetinin önde gelen liderleri İsa Kamberli ve Ali Kerimovâdan ve kuruluşlardan önemli tepkiler oldu. İki kardeş ülke arasındaki zaman zaman ortaya çıkabilecek görüş ayrılıkları, çıkar çatışmaları olabilir. Bu tür sorunlar gösterdi ki Azerbaycan ve Türkiye arasında ciddi bir koordinasyon ve iletişim eksikliği ve birbirini iyi anlayamama söz konusudur. Esasen kendilerini bir bütünün parçası olarak gören Türkiye ve Azerbaycan diğerinin kendi beklentilerinin dışında politika izlemesine duygusal tepkiler gösterebilmektedir. Her iki ülkede de bazı basın ve yayın kuruluşları bu iki kardeş ülke arasındaki görüş ayrılığını ve bakış açılarını bir kriz ve hakaret olarak niteleyerek gerilimin tırmanmasına katkı sağladılar. Bu durum bir millet iki devlet anlayışıyla bağdaşmamaktadır. Azerbaycan bağımsızlığını kazanalı 18 yıl oldu. Devletlerin tarihinde bu çok kısa bir süredir. Azerbaycan siyaseti ve bürokrasisi içerisinde Rusyaânın halen çok önemli etkisi söz konusudur. Bu tür gerilimli, durumlar Rusya yanlısı ve Türkiyeâye kuşku ile bakan çevrelere Azerbaycanâı Rusya eksenine kaydırmak için çok önemli fırsatlar doğurabilmektedir. Kafkaslardaki istikrar ve barış ortamından en çok yarar sağlayacak ülkelerin başında Ermenistan gelmektedir. Mevcut durumun devam etmesi halinde Ermenistan tümden bir çıkmaza girecektir. O nedenle Ermenistanâın işgal ettiği Azerbaycan topraklarından çekilmesine yönelik adımları bölgenin barışı ve istikrarı için yegâne belirleyici olacaktır. Ermenistanâla normalleşme sürecine giren Türkiyeânin Ermenistan üzerindeki etkinliğinin artması Azerbaycanâın da işini kolaylaştıracaktır. İki kardeş ülke arasındaki gerilimi düşürmek için Baküâye giden Dışişleri Bakanı Sayın Davutoğlu, Dışişleri Bakanı olmadan önce yazdığı â Stratejik Derinlikâ adlı kitabında Azerbaycan topraklarının işgalini Türkiyeânin en büyük kaybı olarak nitelendirmiştir. Daha sonra yaptığı açıklamada; âAzerbaycan bayrağının ve toprağının Türkiyeânin bayrağı ve toprağı kadar aziz olduğunu ve işgal altındaki Azerbaycan topraklarının işgalden kurtarılmasının öneminin altını çizmiştir. Dış politika konusunda çok büyük bir birikime sahip olan Dışişleri Bakanı Davutoğluânun Türkiyeânin dış politikasının temel dinamiklerini ve derinliğini anlatarak Azerbaycanâın kanayan yarası olan işgal altındaki başta Dağlık Karabağ ve diğer Azerbaycan toprakları Ermeni güçleri tarafından boşaltılmadıkça, Ermenistanâla imzalanan protokollerin uygulanmasının söz konusu olmayacağı konusunda Azerbaycaânı ikna edeceği kanaatindeyim. Başbakan Erdoğan da Azerbaycan Milli Meclisinde â İşgal altındaki topraklar geri verilmedikçe Türkiyeânin sınırlarının açılmayacağı taahhüdünde bulunmuştur.â Dış politika konusunda büyük birikime ve deneyime sahip bulunan ve bölgeyi yakından tanıyan Cumhurbaşkanı Sayın Gül de Azerbaycan Devlet Başkanı ile görüşerek Azerbaycanâın kaygılarını gidermeye çalıştı. Dışişleri Bakanı Davutoğluânun Ekim 2009âda tansiyonun yükseldiği bir sırada Azerbaycanâı ziyaret etmesi iki kardeş ülke arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesi açısından yerinde olmuştur. Azerbaycanâın tek ve gerçek dostu Türkiyeâdir. Güçlü ve etkili bir Türkiye Azerbaycanâın ateş çemberi içindeki bu bölgede milli menfaatlerini korumasında en büyük destekçisidir. Azerbaycan topraklarının işgalden kurtulması Türkiyeânin gerek bölgesindeki gerekse dünyadaki saygınlığı açısından büyük önem taşımaktadır. Ulu Ãnder Atatürk milli mücadele yıllarında Ankaraâya bir Büyükelçi gönderen ve Kurtuluş Savaşına destek olan Azerbaycan Türklerinin bu hareketine son derece duygulanır. Azerbaycan Büyükelçisiâni kabulü sırasında şu sözleri söyler: âRumeli ve Anadolu halkı, Azeri kardeşlerinin kalplerinin kendi kalpleri gibi çarptığını bilir. Bunun için getirdiğiniz selamın ne kadar derin yüce bir eserin hissi olduğunu takdir eder ve bu selamı alırken Azeri Türklerinin de bir daha esarete düşmemeleri ve hukuklarının pay-ı mal edilmemesini temenni eder ve arzusunu izhar eylerler. Azeri Türklerinin dertleri kendi dertlerimiz ve sevinçleri kendi sevinçlerimiz gibi olduğu için onların muratlarına nail olmaları hür ve müstakil olarak yaşamaları bizi pek ziyade sevindirir.â Kafkaslar, Anadolu ve Orta Asya arasında bir geçiş özelliği taşımasının yanı sıra sahip olduğu petrol ve diğer yeraltı kaynakları ile jeopolitik değerini daha da arttırmaktadır. Türkiye 1991âden günümüze kadar Orta Asyaâdaki Türk Cumhuriyetlerine açılan pencere olan Azerbaycan ile aralarında köken, dil, din ve kültürel ortak unsurlar olmasına rağmen Kafkaslardaki çatışma, istikrarsızlık ve çözümsüzlük nedenlerinin de etkisiyle stratejik bir işbirliği ve ortaklığı sağlayamamıştır. Topraklarının yüzde 20âsi Ermenistan tarafından işgal edilen bölgedeki sert çıkar çatışmalarından dolayı da bölgedeki diğer aktörlerin özellikle de Rusya Federasyonuânun Kafkaslar üzerindeki bitmeyen arzusundan dolayı Azerbaycan güvenlikten yoksundur. Küresel-bölgesel rekabet ve çıkar çatışmalarının yoğunlaştığı Kafkasya jeopolitiği içinde önemli bir konuma sahip olan Azerbaycan, Güney Kafkasyaâda doğudan batıya, kuzeyden güneye bir geçiş ülkesi ve Asyaâya açılan bir kapı konumundadır. Geçmişte Avrupa ile Asya arasında önemli bir ticaret yolu olan â İpek Yoluâ da Azerbaycanâdan ve Güney Kafkasyaâdan geçmektedir. Azerbaycanâı bölgedeki yalnızlıktan kurtaran tek ülke kendisi üzerinde hiçbir gizli amacı olmayan Türkiyeâdir. O nedenle Azerbaycan ile Türkiye ilişkilerini yalnızca petrol ve gaz gibi ekonomi temelinde değil Cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Ãnder Atatürkâün 1930âlarda vurguladığı ortak köken, dil, din tarihsel ve kültürel unsurlar zemininde geliştirerek ve derinleştirerek Orta Asyaâdaki Türk Cumhuriyetlerini de içine alan bir kültürel havza ve stratejik bir bağlantı koridoru oluşturulmalıdır. Doç. Dr. Famil ŞAMİLOĞLU Aksaray Ãniversitesi İİBF İşletme Bölüm Başkanı