Avrupa Birliği üyeliği için yarım yüzyılı aşkındır mücadele eden Türkiye’de, artık insan haklarıyla, dem
Avrupa Birliği üyeliği için yarım yüzyılı aşkındır mücadele eden Türkiye’de, artık insan haklarıyla, demokrasiyle, çağdaş uygarlıkla bağdaşmayan ve dünyada üçüncü ülkelere has azgelişmişliğin bir göstergesi olan darbelerin konuşulması bile Türkiye’nin uluslararasındaki imajıyla, büyüklüğüyle ve konumuyla bağdaşmamaktadır.
Çünkü geçmişte 27 Mayıslar, 12 Eylüller, 12 Martlar ve 28 Şubatlar Türkiye’yi ileri bir noktaya taşıyamamış, tam aksine, Türkiye’nin ekonomik, sosyal ve siyasi gelişiminin önünde en büyük engeli oluşturmuştur. Darbeler ile birlikte Türkiye’nin siyasi yapısı ve siyaset yapma geleneği alt üst olmuş ve Türkiye bu çarpık siyasi tablonun uzun yıllar engellemesiyle karşı karşıya kalmıştır. Özellikle 12 Eylül 1980 darbesiyle dış politikada Türkiye’nin en fazla sorunlu olduğu Yunanistan’ın hiçbir taviz vermeden NATO’ya dönüşünün sağlanması çok önemli bir dış politika hatası olmuştur.Ayrıca, darbeler ile birlikte Türkiye’nin AB sürecinde de soğukluk ve durgunluk yaşanmıştır.
Darbelerin yapılmasıyla Türkiye’nin entelektüel kazanımları yok edilerek; aydınları, politikacıları, akademisyenleri susturulmuş, cezaevlerine doldurulmuş, bir kısım kitaplar toplatılmış, yakılmış, yasaklanmış, başbakanı ve bakanlarının ve pek çok insanının hayatlarına son verilerek Türkiye dünyanın üçüncü sınıf bir ülke imajına mahkûm edilmiştir.
.Türkiye uzun ve köklü bir devlet geleneğine, tarihsel birikime, dış politika deneyimine, stratejik bir coğrafi konuma sahip olmasına rağmen, belirli aralıklarla gerçekleşen darbeler sebebiyle Türkiye’nin demokrasi ve insan hakları standartları, insani gelişmişlik düzeyi, rekabet gücü ve ekonomik refahı çağdaş standartlar düzeyine yükseltilememiştir.
Türkiye’de veya dünyada anti demokratik girişim olan darbeler ülkelerin sorunlarına kalıcı bir çözüm getiremediği gibi, bir süre sonra sorunların daha da büyümesine ve çözümünün de zorlaşmasına sebep olduğu tecrübe edilmiştir.
Bölgesinde önemli bir aktör olan ve dünyada da ağırlığı giderek artan Türkiye’nin artık darbe iddialarından ve girişimlerinden uzak, demokrasi ve hukukun üstünlüğü içerisinde, kalkınmasını, gelişmesini,birlik ve bütünlüğünü, üniter yapısını koruyup sürdürmesi dışındaki hiçbir antidemokratik seçenek Türkiye’yi aydınlık bir geleceğe taşıyamayacaktır. Son günlerde gündemi meşgul eden ve zihinleri bulandıran “Balyoz Güvenlik Harekatı Planı” ve kutsal yerlere saldırı iddiaları akıl ve izanın kabul edebileceği bir durum değildir.
Ordumuzun mevcut veya emekli mensuplarının bazılarının münferit demokrasi dışı davranış ve girişimlerinden dolayı Türk Silahlı Kuvvetleri’nin günlük siyasi çekişmelerin içine çekilmesinden özenle kaçınılmalıdır. Demokrasi dışı yollarla anayasal düzeni zorla değiştirme girişimleri iddialarının Türk yargısınca en iyi şekilde araştırılarak varsa suçluların gerekli cezai karşılığı görecekleri inancını taşımaktayız.Yakın tarihimizden Osmanlı Devleti’nin son yıllarında ordunun politize olmasından çok ağır bir bedel ödediği gerçeği bilinmektedir.
Günümüz Türkiye’sinde sağduyu sahibi ve ülkesini seven hiçbir kişi, demokrasi dışı yollara başvurup, anayasal düzeni zorla değiştirerek demokratik rejime son verme girişimlerini asla onaylamayacaktır ve Türk adaleti bu kişilerin yakasını bırakmayacağı gibi, bu kişiler tarih ve millet vicdanında da sorumluluktan kurtulamayacaklardır
Türkiye’nin bölgesel ve küresel düzeyde yükselişine paralel olarak bugün bölgesinde ve dünyada sözünün geçmesinde, çevresindeki ve dünyadaki sorunların çözümüne aktif olarak katılmasında ve çok büyük fırsatlar sunduğu gibi, aynı zamanda ciddi risk unsurlarını da taşıyan coğrafyamızda barış ve güven içerisinde yaşamamızda Türk Silahlı Kuvvetleri’nin eşsiz bir katkısının olduğu açıktır. O sebeple Ordumuzun günlük siyasi tartışmaların içinde yıpratılmamasına ve münferit olayların Ordumuzun tümüyle özdeşleştirilmemesine özellikle basın ve yayın kuruluşlarının özen göstermesi gerekir.
Türkiye, bugününü ve geleceğini sağlıklı bir şekilde inşa edebilmesi için, geçmişiyle hesaplaşmalı, yüzleşmeli ve geçmişte demokrasi dışı girişimlerin yarattığı çarpık yapının tortularından ve ayak bağlarından kurtulmalıdır.
Son yıllarda izlenen dış politika açılımları ve ekonomi politikalarıyla Türkiye’nin stratejik önemi ve vazgeçilmezliği daha belirgin hale gelmiştir. Bugün, Türkiye Ortadoğu’da, Avrupa’da, Balkanlar’da, Asya’da ve tüm dünyada ilgiyle izlenmektedir ve bölgesel sorunların çözümüne çok önemli katkı sağlamaktadır. Türkiye, bugün önemli ve zor bir süreçten geçmektedir. Bu sürecin kesintiye uğratılmasından ve telafisi uzun süre alabilecek hatalardan özenle kaçınılması gerekir.
Türkiye, bir taraftan demokrasisini, ekonomisini ve savunmasını güçlendirirken, öte yandan da saydamlığı, hukukun üstünlüğünü egemen kılmalı ve imaj bozucu olarak algılanan darbe girişimlerinden hatta tartışmalarından bile hızla uzaklaşmalıdır.
Türkiye ekonomik, sosyal, siyasal ve demokratik gelişimini sağlıklı ve istikrarlı bir zeminde sürdürebilmesi için öncelikle askeri bir darbenin ürünü olan ve çok sayıda değişiklikle çok parçalı bir yamaya dönüşen ve günün ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak bir tepki anayasası olan 1982 Anayasası’ndan kurtulmalıdır. Bunun için de ilk iş toplumun tüm kesimlerinin üzerinde mutabakat sağladığı ve bireyi merkeze koyan bir anayasa yapılmalıdır. Çünkü, anayasal mutabakatı sağlayamamış hiçbir toplum, toplumsal barışı ve uzlaşıyı sağlayamamış, ekonomik ve siyasi krizlerden kurtulamamıştır
Bölge ve dünya barışı için önemli bir denge unsuru olan, bölgesindeki ve dünyadaki gelişmelerin ve sorunların çözümüne aktif olarak katılan Türkiye’nin bu konumunu güçlendirip devam ettirebilmesi için, demokratik kurum ve kuralların içselleştirilmesi, demokrasi standartlarının arttırılması, hukuk devletinin egemen kılınması, kişi hak ve özgürlük alanlarının genişletilip bireylerin ekonomik yaşam standartlarının yükseltilmesi ve saydamlığın gerçekleştirilmesi kaçınılmaz bir zorunluluktur.