Kafkasya, çok etnik kökenli ve farklı dini yapıya sahip halkların yaşadığı bir coğrafya olmasına rağmen bu bölgenin kaderini tarihsel süreç içerisinde Türkler, Ruslar ve İranlılar arasındaki güç mücadeleleri belirlemiştir.
Kafkasya, çok etnik kökenli ve farklı dini yapıya sahip halkların yaşadığı bir coğrafya olmasına rağmen bu bölgenin kaderini tarihsel süreç içerisinde Türkler, Ruslar ve İranlılar arasındaki güç mücadeleleri belirlemiştir.
Birinci Dünya Savaşı’nın ardından Bolşevik Devrimi ile Çarlık Rusya’nın yıkılmasından kısa bir zaman sonra Kafkasya da, Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan bağımsızlıklarını ilan ettiler. Ancak, bu ülkeler 1920 yılında Sovyet Rusya’nın yeniden işgaliyle bağımsızlıklarını kaybettiler. Bu ülkelerden Azerbaycan, bölgedeki petrollerinin varlığıyla Sovyetler Birliği’nin İkinci Dünya Savaşı’nı kazanmasında çok önemli rol oynadı ve Sovyetler Birliği dağılıncaya kadar da Sovyet ekonomisine çok önemli katkılar sağladı.
Sovyetler Birliği’nin 1991 yılında dağılmasıyla, Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan yeniden bağımsızlıklarına kavuştular, ancak daha bağımsızlık ilan edilmeden 1989 yılında Azerbaycan’a bağlı özerk bir cumhuriyet olan Dağlık Karabağ Ermenilerce ele geçirilerek Azerbaycan’dan koparıldı ve orada bir tek Türk bırakılmadığı gibi Türk ve İslam eserleri de yok edildi. Hatta Ermeniler, Karabağ dışında ve bir tek Ermeni’nin bile yaşamadığı Azerbaycan şehirlerini işgal ederek binlerce masum insanın hayatını kaybetmesine ve bir milyona yakın Azerbaycan Türkü’nün mülteci duruma düşmesine sebep oldular.
Zengin enerji kaynaklarına sahip olan Kafkasya başta ABD , AB ve Rusya olmak üzere küresel güçlerin ve bu bölgede güçlü tarihsel geçmişleri ve kültürel ortak paydaları olan Türkiye ve İran gibi bölgesel güçlerin işbirliklerine ve rekabetlerine sahne olmaktadır. Bu bölgenin Türkiye için Orta Asya Türk Cumhuriyetleri’ne açılan bir kapı niteliğinde olması ve bölgede Türkiye ile aynı köken ve ortak paydaları olan Azerbaycan , Türkiye ve yine Azerbaycan ile ciddi sorunlar yaşayan Ermenistan’ın varlığı bu bölgeyi Türkiye açısından stratejik hale getirmektedir.
Kafkasya ülkeleri, coğrafi, nüfus büyüklüğü ve askeri bakımdan küçük ölçekli yapıya sahip oldukları için, söz konusu ülkeler geçmişte ve günümüzde daima dışarıdan destek arayışı içerisine girmişlerdir. O sebeple Kafkasya’daki halklar geçmişte olduğu gibi günümüzde de geleceklerini tayin etmede bağımsız hareket etme imkanına sahip değillerdir.
Rusya için Kafkasya geçmişte olduğu gibi bugünde, Rusya’nın sıcak denizlere ulaşmasında vazgeçilmez stratejik öneme sahiptir. Kafkasya’nın zengin enerji kaynaklarına sahip olması bu bölgeyi Batılı ülkeler içinde çekici hale getirmekte ve bir satranç oyununa dönüştürmektedir.
Kafkasya’da etnik kimliklerin çok güçlü olması geçmişte Çarlık Rusya’sının ciddi direnişlerle karşılaşmasına ve kayıplarına sebep olmuştur. Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra da bu bölgede Rus ordusu uzun süre Çeçen direnişiyle mücadele etmek zorunda kalmıştır. Ancak Putin’nin Çeçen direnişini, dünya kamuoyunda radikal terörizm olarak benimsetmesi politikasının başarıya ulaşması sebebiyle Rusya Federasyonu bir bölünmenin eşiğinden dönmüştür. Eğer Çeçen direnişi başarıya ulaşmış olsaydı Rusya Federasyonu yeni bir bölünmenin eşiğine gelebilirdi ve Kafkasya bu bölünmede de öncü rolünü oynardı.
Kafkasya üzerinde Rusya’nın etkinlik alanının yüksek olması nedeniyle bu bölge, Türkiye ile Türk dünyası arasında adeta bir bariyer oluşturmaktadır. O sebeple bu bölge, Türkiye, Rusya ve hatta İran açısından çok hassas bir coğrafyaya dönüşmektedir. Türkiye’nin Azerbaycan üzerinden, Orta Asya’daki Türk Cumhuriyetleri ile güçlü bir işbirliği ve bağlantı kurabilmesi, bölgedeki Rusya’nın ve İran’ın hiç de arzu etmediği bir durumdur. Rusya ve İran yalnızca Türkiye’yi değil aynı zamanda AB ve ABD’nin de bu bölgede etkinlik alanını genişletmesinden rahatsızlık duymaktadırlar.
Kafkasya’da ABD ve Batılı ülkelerle yakın işbirliği içinde olan hatta NATO üyeliği konuşulduğu bir zamanda, Gürcistan 2008 yılında, Rusya’nın müdahalesine maruz kaldı ve Güney Osetya ile Abhazya Gürcistan’dan koparıldı. Rusya Güney Osetya ile Karadeniz’in önemli sahillerine sahip olan Abhazya’nın bağımsızlıklarını tanıyarak bu bölgedeki Ermenistan’dan sonra müttefik ülke sayısını üçe çıkarmış oldu. Gürcistan savaşı, Kafkas ülkelerinin ABD ve AB üyesi ülkelerine olan güvenlerinde büyük bir hayal kırıklığı yarattı.Türkiye’de sınırlı imkanlarıyla ABD ve AB’nin yardımı olmadan Gürcistan’ a yeterli bir katkı sağlayamadı. Gürcistan savaşı Kafkasya halklarına önemli bir göz dağı niteliği taşırken, Türkiye’nin de bölgedeki yükselen imajını olumsuz yönde etkiledi.
Rusya, Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla Kafkasya’da önemli mevzilerini kaybetmişken, şimdi yeniden bölgenin tümünü denetimi altına alma çabalarını sürdürmektedir. Türkiye, Gürcistan ve Azerbaycan’dan oluşan Blok, Batı’yı tercih etmesine rağmen, Batı’dan gerekli desteği göremediği gibi, Rusya’nın en yakın müttefiki Ermenistan, Batı’dan ve özellikle de Ermeni lobisinin katkısıyla ABD ve Batı’dan büyük destek görmektedir. Karabağ sorununda da Batılı ülkeler Ermenistan yanlısı tavır sergilemektedirler. Batı 1915 olaylarını bahane ederek Türkiye’yi de baskı altında tutmaktadır.
Bakü – Tiflis – Ceyhan Boru hattı, Rusya dışındaki enerjiyi batıya ulaştıracak ilk projedir. Rusya olmaksızın ikinci önemli proje olan Nabucco Projesi geçen yıl imzalanmış olmasına rağmen hangi ülkelerin bu boru hattına doğalgaz vereceği tam netlik kazanamadığı gibi Rusya ile Gürcistan arasındaki savaş da bu projenin güvenirliğini olumsuz yönde etkilemiştir.
Türkiye boru hatları yoluyla bir taraftan Azerbeycan ve Gürcistan gibi batı yanlısı Kafkasya Ülkelerini batıya entegre etmeye çalışırken, diğer taraftan da batı için enerji arzını çeşitlendirmekte ve enerji güvenliğini sağlamaya çalışmaktadır. Ne yazık ki ABD’deki Ermeni lobisi ve AB’nin Fransa ve Almanya gibi sürükleyici ülkelerinin liderlerinin vizyonsuzluğu ve önyargılı, ötekileştirici tavırları nedeniyle Türkiye hak ettiği Batı desteğini görememektedir. Oysa AB’nin bir çok yöneticisi Türkiyesiz bir AB’nin küresel boyutta belirleyici bir aktör olamayacağını ve Batının ihtiyaç duyacağı enerji geçiş hatlarının sağlanamayacağını ifade etmektedirler.
ABD ve Batılı ülkeler özellikle Türkiye ve Ermenistan arasındaki protokollerin imzalanmasıyla başlayan sürecin kesintiye uğramamasına çok büyük önem vermektedirler. Özellikle ABD Başkanı Obama’nın seçim kampanyası sırasında verdiği sözde soykırımı tanıyacağı yönündeki vaadinden ve ABD’deki güçlü Ermeni lobisinden dolayı sıkışık bir durum söz konusudur. Ancak gerek ABD ve gerekse AB ülkeleri Türkiye’nin Ermenistan ile uzlaşmasının sağlıklı bir zeminde sürdürülebilmesi için Azerbaycan’ın hassasiyetine yeterince önem vermedikleri gözlemlenmektedir. Oysa Türkiye ile bir millet iki devlet olarak görülen Azerbaycan, ikna ve tatmin edilmeden, Türkiye ile Ermenistan arasında kalıcı bir normalleşmenin sağlanamayacağı gibi, Azerbaycan’ın Rusya eksenine itilmesi de söz konusu olabilir. Bu durum gerek Türkiye gerekse ABD ve Batı ülkeleri için çok vahim bir hata olur. Batının desteğiyle Dağlık Karabağ’da bir ilerleme kaydedilmesi pek çok alanda büyük bir atılım sağlayacağı gibi, tersi bir durumda Dağlık Karabağ sorunu bölgedeki Rusya, Türkiye ve İran gibi ülkeleri de bir çatışmanın içine çekebilecek potansiyele sahiptir.