Türkiye ile Ermenistan arasındaki protokol sürecinde beni en çok rahatsız eden husus İsviçre’nin arabuluculuğu oldu ve bunu çeşitli vesilelerle de dile getirmeye çalıştım.
Türkiye ile Ermenistan arasındaki protokol sürecinde beni en çok rahatsız eden husus İsviçre’nin arabuluculuğu oldu ve bunu çeşitli vesilelerle de dile getirmeye çalıştım.
İsviçre’nin arabuluculuğu kesinlikle doğru değildi, çünkü arabulucu dediğiniz ülke az çok tarafsız olması gereken bir Ülkedir.
İsviçre ise bırakınız tarafsızlığı, özellikle 2000’li yıllarda Ermeni soykırım
iddialarında bayrağı en önde taşıyan ülkelerden biri olmuştur.
Ülkede yaşayan Ermeni sayısı 3000-5000 civarı görünse de İsviçre Ermeni iddialarını tanımada pekçok ülkeyi geçmiştir.
Bunun belki de en önemli nedenlerinden birisi Ermeni terörünün bu ülkede yarattığı ağır travma ve bu konuda büyük oranda Fransa’nın etkisinde kalıyor olmasıdır.
1975 ve 1985 yılları arasında İsviçre, Ermeni terörüne en çok sahne olan
ülkelerden biri olmuştur. İsviçre Ermeni terörünün en önemli mağdurlarından biridir desek abartmış olmayız. Bazı Ermeni teröristleri yakalayıp yargılamaya kalktığında, İsviçre hedeflerine saldırılar hem İsviçre’de hem de diğer ülkelerde sıklaşmıştır.
İsviçre kendi sorunu olmadığını düşündüğü bir konuda bedel ödemekten büyük rahatsızlık duymuştur. Belki de İsviçre’de düzenlenen terör saldırılarının tamamına yakınını düzenleyen Ermeniler, bu saldırılardan sonra İsviçre nezdindeki faaliyetlerini, siyasi ve toplumsal alanlara kaydırmışlar ve İsviçre’yi Türkler ve Türkiye aleyhine yönlendirmeyi başarmışlardır.
Ayrıca Ermenilerin Hristiyan olmaları ve Türklerin elinde ağır bir katliama uğradıkları yönündeki inanç ve düşünceleri Ermenilerin İsviçre’deki Türkiye aleyhtarı hukuk ve siyaset mücadelelerini hızlandırmıştır.
İsviçre’de Ermeni iddialarının yasalaşma süreci 2001 yılındaki Fransa’nın kararından sonra hızlandı. 2003 yılı Aralığında ise İsviçre Parlamentosu’nun alt kanadı olan Ulusal Konsey, sözde Ermeni soykırımını tanıyan bir tasarıyı kabul etti.
Bunun üzerine Türkiye kararı bir nota ile protesto etti ve Dışişleri “kararı şiddetle kınıyoruz” açıklamasını yaptı. Dönemin İsviçre Büyükelçisi Kurt Wyss’a da “Türkiye-İsviçre ilişkilerinin zedelenmesinden İsviçre parlamentosu sorumlu tutulacaktır dendi.
Ermeni iddialarının İsviçre meclisi tarafından onaylanmasının ötesinde,
İsviçre bu konuda akla zarar başka bir karara daha imza attı ve Ermeni
iddialarına karşı çıkan Türk bilim adamlarını dahi yargılamaya kalktı.
Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu 2 mayıs 2004’de Türkgücü derneği tarafından Winterhur’da düzenlenen bir konferansta Ermeni iddialarının aksini savunan bir tebliğ verince, İsviçre makamları Halaçoğlu hakkında tutuklama kararı çıkardı ve Kırmızı Bülten’le aramaya başladı.
Doğrusu bu meselede bu kadar ileri giden bir ülke olmamıştı.
Düşünce özgürlüğü ile tamamen çelişen ve asla bağdaşmayan bu karar aynı zamanda bilime de açık bir savaş ilanıydı ve tek kelimeyle de terbiyesizlikti.
Halaçoğlu ayıbının üzerinden çok geçmeden bu kez de Perinçek davası gündeme gelmiştir.
İşçi Partisi lideri Doğu Perinçek 2005 yılında Lozan’da yaptığı konuşma nedeniyle İsviçre mahkemesince yargılanmış ve 8 mart 2007’de 90 gün ertelenmiş hapis cezasına ve 3000 İsviçre Frangı para cezasına çarptırılmıştır. Dahası, hakim Perinçek’i İsviçre Ermeni Derneği’ne manevi zarar nedeniyle 1000 İsviçre Frangı ödemeye de mahkum etmiştir.
Böylece bir kişi sırf Ermeniler gibi düşünmediği için cezalandırılmıştır.
Sonuç olarak İsviçre Ermeni sorunu açısından, Fransa’dan belki de Ermenistan’dan da dahi çok daha Ermenici bir Ülke durumunda.
Nitekim henüz Ermenistan’da Ermeni soykırımı iddialarını reddetti diye kimse cezalandırılmadığına göre, İsviçre’nin bu tutumu kesinlikle aşırıdır.
İsviçre’de ağzı açıp Ermeni görüşünü eleştirmek dahi mümkün değildir.
Ermeni sorunu söz konusuysa!
İsviçre düşünce özgürlüğünün olmadığı bir Ülke’dir.
Bu bilgiler ışığında Türkiye-Ermenistan görüşmelerinde böyle bir ülkenin arabulucu olması ciddi bir talihsizliktir, ciddi bir hatadır.
Doğrusu, İsviçre bu haliyle, bu tutumuyla değil arabulucu, müzakerelerde izleyici ülke dahi olmamalıydı. 11 şubat 2010 itibariyle
Türkiye-Ermenistan protokollerinde ciddi bir tıkanma görünüyor.
Bu tıkanma aşılır veya aşılamaz, burası tartışılır.
Ancak, İsviçre bir taraftan iki ülke arasındaki arabuluculuğunu sürdürürken, diğer taraftan da Türkleri, Ermeni iddialarını reddettikleri için yargılayıp mahkum ediyor ise Türkiye-İsviçre ilişkileri bundan etkilenmek zorundadır.
En azından böyle bir ülkenin hala arabuluculuk rolünü sürdürebiliyor
olması adeta, Türkiye’nin İsviçre’nin tavrını örtülü olarak kabul ettiği
şeklinde algılanabilir ki, bu anlaşılır bir durum değildir.
Türkiye, Ermenistan’la neden protokol imzalıyor, bu protokollerin bir
nedeni de soykırım kampanyalarının etkisini kırmak ve Ermenistan ile konuyu konuşabilmek değilmi?
Bu durumda İsviçre’nin Ermenilerin dahi önüne geçecek kadar aşırıya gitmesi, bunu da Türkiye’nin adeta görmezden gelerek İsviçre’nin arabuluculuğunu sürdürmesi izahı güç bir durumdur.
Bu durum özellikle, Avrupa’da yaşayan yurttaşlarımızı da çok derinden
etkilemekte ve rahatsız etmektedir.
Belçika kamuoyuda İsviçre’nin bu kadar Ermeni yanlısı tutum ve kararlarına karşın, Türkiye’nin bu ülkenin arabuluculuğunu kabul etmesini, izahı ve anlaşılması güç ve çelişkili bir durum olarak değerlendirmektedir.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur…
16/02/2010