İki Bloklu dünya güç dengesinin sona ermesiyle Soğuk Savaş dönemi de sona ermiş ve dünyanın uzun yıllardır sürdürdüğü dengeler alt üst olmuştur. Dünya güç dengesinin ne zaman ve nasıl yeniden kurulacağı belirsizliğini korumaktadır.
İki Bloklu dünya güç dengesinin sona ermesiyle Soğuk Savaş dönemi de sona ermiş ve dünyanın uzun yıllardır sürdürdüğü dengeler alt üst olmuştur. Dünya güç dengesinin ne zaman ve nasıl yeniden kurulacağı belirsizliğini korumaktadır.
Yakın gelecekte görünen odur ki artık geçmişteki gibi iki bloklu güç dengeleri yerini çok boyutlu ekonomik ve siyasi ilişkilere bırakacaktır.Türkiye’nin yer aldığı coğrafya konumu gereği dünyanın büyük güçlerinin en sert çıkar çatışmalarının yaşandığı bir alandır.O sebeple Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle Türkiye bir yandan AB ile ilişkilerini geliştirirken; diğer yandan da Osmanlı İmparatorluğu’nun eski Arap coğrafyasıyla, Balkanlarla , Rusya ve Kafkas ülkeleri ile,Orta Asya Türk cumhuriyetleriyle ve dünyanın pek çok ülkesiyle çok yönlü siyasi ve ekonomik ilişkiler geliştirmeye çalışmaktadır.Yakın geçmişe kadar Türkiye’nin de içinde yer aldığı Batı Bloku karşıtı Blokta yer alan pek çok ülke bugün AB üyesi yapılırken maalesef bu konuda Türkiye’nin tüm çabalarına rağmen Batıdaki Almanya ve Fransa’nın başını çektiği AB’nin sürükleyici devletleri tarafından Türkiye dışlanmaktadır.Özelliklerle son yıllarda izlenen”komşularla sıfır problem” bağlamında Türkiye yakın ve uzak coğrafyalarda din, dil ve ırk ayrımı yapmaksızın ilişkiler geliştirip çıkar ve manevra alanlarını genişletmeye çalışmaktadır. Türkiye izlediği dış politikalarıyla yakın çevresiyle ve geçmişte uzun yıllar birlikte yaşadığı ve ortak paydalarının olduğu coğrafyayla iletişim kanallarını açıp, işbirliğini geliştirmeye yönelmesi Türkiye’nin Doğuya kaydığı tartışmalarını da beraberinde getirmiştir. Türkiye’nin artık bölgesinde ve dünyada olan olaylar karşısında daha fazla inisiyatif alması bölgede ve dünyada ilgiyle izlenmesine sebep olmaktadır.Ancak Türkiye’nin bölgesinde geliştirdiği ve izlediği politikalar Batı ittifakına ya da AB üyeliğine bir alternatif değil, aksine Batıyla ilişkilerini tamamlayıcı, Doğuyu Batıya yakınlaştırıcı özellikler içermektedir. Bir hakkın teslim edilmesi gerekir ki Türkiye’nin eksenini Doğuya kaydırmakla eleştirilen mevcut Hükümet en büyük emek ve çabasını Türkiye’nin AB üyeliğine vermiştir.Ancak tüm çabalara rağmen AB’den hak edilen destek ve iyi niyeti görmemiştir.Türkiye’nin kendi güvenliği ve esenliği için özellikle yakın coğrafyasında olup bitenlere seyirci kalması mümkün değildir. Son günlerde Gaze’ye insani yardım götüren yardım gemisine İsrail’in haksız, hukuksuz ve korsanca pervasız saldırısı ve en son da BM’deki İran’a yaptırım kararına Türkiye’nin hayır oyu vermesini de gerekçe gösteren çevreler bu iki olayı örnek göstererek Türkiye’nin artık doğuya yöneldiğini ileri sürerek Türkiye’yi dışlayıcı politikalarına yeni gerekçeler yaratmaya çalışmaktadırlar. Türkiye yakın geçmişte komşusu Irak’a yapılan müdahalenin yarattığı tahribattan ekonomik ve siyasi yönden en çok zarar gören bir ülke deneyimini yaşamıştır. O sebeple Türkiye bir yandan komşusu İran’nın nükleer güce sahip olmasın asla istemezken, diğer yandan da bu konunun BM yaptırımları ve bir askeri müdahaleyle çözülmesini de asla istememektedir. İran’nın nükleer sorununun diplomatik yollardan çözülmesi için çaba harcamaktadır.O sebeple BM’deki oylamada Türkiye’nin hayır oyu izlediği politikalarla uyumlu olmuştur. Türkiye’nin İran konusundaki oyunun hayır olması derin ilişkilerinin olduğu ABD karşıtlığı olarak görülmesi doğru değildir. Aksine Türkiye ve Brezilya’nın hayır oyu vermesi İran’ın nükleer sorununun diplomatik yollardan çözülebilmesinde iyi kullanılabilir ise isabetli olmuştur. Türkiye’nin Batıyla çok derin ilişkileri bulunmaktadır. Bazı konulardaki görüş ayrılıkları Türkiye’nin radikal politikalarla Batıdan kopması anlamına gelmez. Aksine hem Batı için hem de Doğu için barış ve istikrarın sağlanıp sürdürülmesinde Türkiye’nin her iki dünya ile de iyi ve sağlam ilişkiler kurup sürdürmesi hayati bir önem taşımaktadır. Türkiye son yıllarda izlediği politikalarıyla AB hedefinde, demokrasiden, temel hak ve özgürlüklerin güçlendirilmesi ve geliştirilmesi hedefinde vazgeçmiş bir ülke değildir. Aksine bugün Türkiye Orta Doğu ve Orta Asya’da Batılı kimliğinden dolayı çok daha itibar ve saygı görmektedir.Bugün dünyanın 16. büyüklükteki ekonomisine sahip , NATO ve BM’nin geçici üyesi ile AB üyeliğine aday bir ülke olan Türkiye Cumhurbaşkanımız Sayın Abdullah Gül’ün dediği gibi” Aziz Atatürk’ün yurtta sulh, cihanda sulh ilkesi doğrultusunda çok boyutlu, kapsayıcı, sağduyulu ve ilkeli bir dış politika izlemeye devam etmelidir”
Doç.Dr. Famil ŞAMİLOĞLU