EKONOMİK ÖNGÖRÜ VE TÜRKİYE/ Prof. Dr. Famil ŞAMİLOĞLU

    Küresel ekonomik krizle birlikte Batılı ülkelerin çok önemli ekonomik sarsıntı içerisine girmiş olmalarının da etkileriyle önümüzdeki 15 yıl içerisinde yerlerini Asya,Latin Amerika ve Orta Doğu’nun hızla büyüyen ekonomilerine bırakacakları öngörülmektedir.

            Küresel ekonomik krizle birlikte Batılı ülkelerin çok önemli ekonomik sarsıntı içerisine girmiş olmalarının da etkileriyle önümüzdeki 15 yıl içerisinde yerlerini Asya,Latin Amerika ve Orta Doğu’nun hızla büyüyen ekonomilerine bırakacakları öngörülmektedir.

            Yapılan projeksiyonlara göre 7-8 yıl içerisinde Çin, ABD’yi geçerek dünyanın en büyük ekonomisi olacaktır. Hindistan, Brezilya, Rusya ve Meksika gibi ülkelerin tüm Batı Avrupa ülkelerinin önüne geçmesi beklenmektedir.

            Halen dünyanın en büyük ekonomisi olan ABD’nin 2026’da dünya ekonomisinden aldığı payın yüzde 14,24’e düşmesi, Çin’in yüzde 23.6’ya,  Hindistan’nın yüzde 7,58’e, Japonya’nın yüzde 3,69’a, Rusya’nın yüzde 3,16’ya Brezilya’nın yüzde 2,59’a, İngiltere’nin yüzde 2,39’a, Meksika’nın yüzde 2,16’a, Fransa’nın yüzde 2,11’e, Almanya’nın yüzde 2,05’e, Türkiye’nin ise yüzde 1,45 ile 13.sıraya yükselmesi tahmin edilmektir.

          Halen Avrupa’nın 6.büyük ekonomisine sahip olan Türkiye’nin eğitime, araştırmaya ve geliştirmeye yapılan yatırımlarını artırması, demokrasi standartlarını giderek yükselterek hukuk devleti kimliğini güçlendirmesi ve dış politikalarındaki açılımı ve 9. Kalkınma Planı’ndaki ekonomik hedefleri göz önüne alındığında 2026’da Avrupa’nın en büyük dördüncü ekonomisine sahip olacağı beklenmektedir.

          Türkiye 8-10 yıl içinde yaptığı çok önemli yapısal reformlar sayesinde krizlere ve şoklara karşı çok daha dayanıklı hale geldi. Küresel krizin etkilerinden hızla kurtulanTürkiye istihdamda, milli gelirde, enflasyonda ve birçok konuda kriz öncesi döneme doğru hızlı bir şekilde yol almaktadır..

          Türkiye, Avrupa ülkeleri arasında en düşük bütçe açığı olan ülkeler arasında yer almayı başardı, kredi notunun artışında ve büyümede bu yıl Avrupa’da ve OECD’de rekor kırdı.

           Bunların tümü son yıllarda yapılan, uygulamaya konulan ekonomik, hukuksal ve sosyal yapısal reformlar, istikrar ve doğru politikalar sayesindedir. Bu durum makro ekonomik temellerin ve ekonomik dengelerin kriz öncesine göre daha da sağlamlaştığını kanıtlıyor.

            Türkiye’nin istikrar içinde büyümesini devam ettirebilmesi, gelirini adil paylaşabilmesi, küresel ölçekte rekabet gücünü artırabilmesi ve bilgi toplumuna dönüşebilmesi için yeterli düzeyde kendi teknolojisini üretmesi ve beşeri sermayesinin niteliğini ve üretkenliğini artırarak kalkınmaya odaklamasına bağlıdır.

           Türkiye’nin çok büyük hamleler yapması, geleceğe kendisini çok iyi odaklaması ve kaynaklarını bilim ve teknoloji alanında seferber etmesi gerekir.Türkiye gibi tarihi derinliği ve birikimi yüksek ve hinterlandı çok geniş olan bir ülkenin katma değeri yüksek ürünlere odaklanması stratejik bir hedef olmalıdır.