Kimine göre komedi, kimine göre trajedi, kimine göre kendini bilmektir hayat... Hayatın "gerçek" olmadığıdır hayat...
Ortasındayım hayatın, ne başı önemli, ne de sonu.
Ne sabahın tan yeri...!!!
Ne de akşamın alaca karanlığı...!!!
Ne horoz sesi var, ne de karga çığlığı.
Kurumuş toprakların suya olan hasreti gibidir hayat...!!!
Kimine göre komedi, kimine göre trajedi, kimine göre kendini bilmektir hayat...
Hayatın "gerçek" olmadığıdır hayat... Bir yanılsamalar, sanmalar silsilesidir hayat...
Ve aslında arkanda bıraktığın koca bir hiçtir hayat! Kısa bir felsefedir hayat...
Koca bir aynadır hayat... Aslında herşey o aynada saklı, riyaya düşme, aman şunu da bilsinler, aman beni takdir etsinler, aman ne de güzel kalbi varmış desinler deyip cahillerin düştüğü sığlıklara düşme. Sen bir ayna ol, sade bir ayna, bırak arif olan anlasın, cahil de bilmeyiversin... Ayna, iyi-kötü demez yansıtır. Güzel, çirkin, zayıf,
şişman, uzun, kısa, iyi, kötü demez…Aynaya düşen suretler gibi kalbe de talepler düşer. Kimi hoş, kimi nahoş...Bu noktada ayrıl aynadan. Her talebe evet deme.
Katran karası gecelerde de şad-u hürrem günlerde de hep aynı olsun kalp aynan; garazsız, ivazsız, doğru, onurlu ve hakşinas…
Sen kalp aynasını rüzgâra göre ayarlayanlardan olma, muhalif rüzgârlarda bahaneler üretip kuşe-i uzletine çekilme. Kırılacaksa kalbin, hak bildiğin yolda mertçe kırılıversin, boşver! Bilinmelidir ki, genelde tecrübelerle öğrenilen gerçeklerdir hayat! Bazen çektiğiniz derin bir acı, bir başkası için neşe kaynağı olabiliyor, işte budur zalim hayat...!
Ama bilmezler ki, acı ve sevinç herkes için, bugün ona, yarın sana...
Hayatın gerçeklerini kabullenememek gibi bir tutum içinde olma durumudur. Bizim toplumumuzun kronik bir alışkanlığıdır bu!
Yedi yaşındaki bir çocuğun en az kendi yaşlarındaki bir diğer selpak satmaya çalışan çocuğa; "burası benim bölgem anlamıyor musun burda çalışamazsın" diye bağrışıdır belki de hayat! En ufak hatanızda, sizi görmezden gelebilecek kadar acıdır hayat...!
Yaşamda insanları ciddiye alan, söylenen sözleri önemseyen, insanları umursayan, herşeyin sahteleştiği ve çirkinleştiği bu dünya da hisli insanın en derin acısıdır, hayat... Gerçektir bundan mütevellit, hayret verici, üzücü ve hatta çoğu zaman sarsıcıdır hayat, tabii bu kurallar kendini bilenler içindir...Kendini bilmeyen ne anlar hayatın özünden, sözünden, telaşından vs...vs... Mevlana'nın bu güzel mesajını paylaşmak isterim, eminim hepimiz hayata dair kendimizden birşeyler bulacağız...
Sonsuz bir karanlığın içinden doğdum.
Işığı gördüm, korktum.
Ağladım.
Zamanla ışıkta yaşamayı öğrendim.
Karanlığı gördüm, korktum.
Gün geldi sonsuz karanlığa uğurladım sevdiklerimi...
Ağladım.
Yaşamayı öğrendim.
Doğumun, hayatın bitmeye başladığı an olduğunu;
aradaki bölümün, ölümden çalınan zamanlar olduğunu
öğrendim.
Zamanı öğrendim.
Yarıştım onunla...
Zamanla yarışılmayacağını,
zamanla barışılacağını, zamanla öğrendim...
İnsanı öğrendim.
Sonra insanların içinde iyiler ve kötüler olduğunu...
Sonra da her insanin içinde
iyilik ve kötülük bulunduğunu öğrendim.
Sevmeyi öğrendim.
Sonra güvenmeyi...
Sonra da güvenin sevgiden daha kalıcı olduğunu,
sevginin güvenin sağlam zemini üzerine kurulduğunu
öğrendim.
İnsan tenini öğrendim.
Sonra tenin altında bir ruh bulunduğunu...
Sonra da ruhun aslında tenin üstünde olduğunu öğrendim.
Evreni öğrendim.
Sonra evreni aydınlatmanın yollarını öğrendim.
Sonunda evreni aydınlatabilmek için önce çevreni aydınlatabilmek
Gerektiğini öğrendim.
Ekmeği öğrendim.
Sonra barış için ekmeğin bolca üretilmesi gerektiğini.
Sonra da ekmeği hakça üleşmenin, bolca üretmek kadar
önemli olduğunu öğrendim.
Okumayı öğrendim.
Kendime yazıyı öğrettim sonra...
Ve bir süre sonra yazı, kendimi öğretti bana...
Gitmeyi öğrendim.
Sonra dayanamayıp dönmeyi...
Daha da sonra kendime rağmen gitmeyi...
Dünyaya tek başına meydan okumayı öğrendim genç yaşta...
Sonra kalabalıklarla birlikte yürümek gerektiği fikrine vardım.
Sonra da asil yürüyüşün kalabalıklara karşı olması gerektiğine vardım.
Düşünmeyi öğrendim.
Sonra kalıplar içinde düşünmeyi öğrendim.
Sonra sağlıklı düşünmenin kalıpları yıkarak düşünmek
olduğunu öğrendim.
Namusun önemini öğrendim evde...
Sonra yoksundan namus beklemenin namussuzluk olduğunu;
gerçek namusun, günah elinin altındayken, günaha el
sürmemek olduğunu öğrendim.
Gerçeği öğrendim bir gün...
Ve gerçeğin acı olduğunu...
Sonra dozunda acının, yemeğe olduğu kadar hayata da
“lezzet” kattığını öğrendim.
Her canlının ölümü tadacağını,
ama sadece bazılarının hayatı tadacağını öğrendim...
Dedim ya, hayat işte...! Kişiden kişiye göre anlam kazanıyor...! Sen, ha anlat dur, o bildiğinden şaşmaz! Aman, Allah (cc) kimseyi şaşırtmasın...!?!
Belki de insanın kendi bildiği rotasında yaşamak istediğidir hayat...Ama, bazen öyle dengesiz şeyler dayatılır ki "gerçek" diye, ruhsuzca nefes alırsın çoğu kez...Sana kalan acılardır sadece farkında bile değilsindir. Aslolan, hayatın farkına vararak yaşamaktır!
Şunu da bilmelisiniz ki, şanslı olmakta çok önemli bir faktör hayatta... Bakınız, uzak bir tarih öncesi;
Eski zamanlarda Hint imparatoru, Pers imparatoruna hediye olarak bir satranç oyunu ve yanında da bir mektup göndermiş...Mektubunda oyunla ilgili hiç bir açıklama yapmazken şöyle bir mesaj yazmıştır;
"Kim daha çok düşünüyor, kim daha iyi biliyor, kim daha ileriyi görüyorsa o kazanır. İşte hayat budur…"
Pers imparatoru dönemin en alim veziri olan Buzur Mehir ile bu mesajı paylaşarak, ondan oyunu çözmesi ve kendisinin de karşılık olarak Hint İmparatoru'na hediye edilmek üzere başka bir oyun icat etmesini ister.
Vezir haftalarca çalıştıktan sonra gönderilen satrancın her taş hareketini ve oyunu çözer daha sonra da on günde tavlayı icat eder ve imparatora sunar.
Pers imparatorunun baş veziri Buzur Mehir tarafından 1400 yıl önce tasarlanan tavla oyunu; dünyanın en popüler oyunlarından biridir. Zaman kavramından alınan ilhamla tasarlanan oyunun zamana böylesine direnmesi son derece etkileyici. Senenin birliği olarak tavla bir tanedir.
4 köşesi 4 mevsimi, tavlanın içindeki karşılıklı 6'şar hane 12 ayı, pulların toplamı ayın 30 günü'nü, siyah-beyaz pullar gece ve gündüz'ü, karşılıklı 12'şer hane günün 24 saatini simgeler…
Hint İmparatoru'na satranca karşılık olmak üzere tasarlanan tavla oyunuyla birlikte gönderilmek üzere söyle bir mesaj hazırlanır:
"Evet, kim daha çok düşünüyor, kim daha iyi biliyor, kim daha ileriyi görüyorsa o kazanır. Ama biraz da şans gerekir. İşte hayat budur…"
Evet, sevgili okurlar hayat işte ve bu yazılanlarda hayatın kırmızı çizgileri... Hem anlamlı, hem anlamsız...Arkaya bakıldığında koca bir hiç aslında ama, anlayan kim; vuran vurana, kıran kırana, ver yansın gitsin! Takke'yi öne koyup düşünen kim, utanan, sıkılan, korkan kim...
Bırakın atı alan Üsküdar'ı geçsin...Nasılsa toprak buluşturacak herkesi...
Şans sizden yana olsun...! En değerli selamlarımla,
Leman KUZU ©
İstanbul, 18/01/2011
kuzuleman@yahoo.com