Zbigniew Brzezinski, Polonya kökenli Amerikalı uluslararası ilişkiler ve strateji uzmanıdır. 1977-1980 yılları arasında dönemin ABD Başkanı Jimmy Carter’in Ulusal Güvenlik danışmanlığını yapmış, bugün ise Washington`daki « Uluslararası Stratejik Araştırmalar Merkezi » (Center for Strategic and International Studies)" için danışmanlık ve yönetim kurulu üyeliği yapmaktadır.
ÇEV: M. Alperen ÖZDEMİR
BREZINSKI: Çok Asimetrik Bir Dünyadayız
Zbigniew Brzezinski, Polonya kökenli Amerikalı uluslararası ilişkiler ve strateji uzmanıdır. 1977-1980 yılları arasında dönemin ABD Başkanı Jimmy Carter’in Ulusal Güvenlik danışmanlığını yapmış, bugün ise Washington`daki « Uluslararası Stratejik Araştırmalar Merkezi » (Center for Strategic and International Studies)" için danışmanlık ve yönetim kurulu üyeliği yapmaktadır. 2008 yılındakı Başkanlık seçimlerinde Obama’ya açık destek veren Brzezinski, zaman zaman Başkan Obama’nın dıs politika konularında görüşüne başvurduğu isimlerdendir. Devlet katında ve özellikle Demokrat Parti içerisinde sözü çok muteberdir. Son piyasaya çıkan kitabını okumuş olanlar (1), Brzezinski’nin görüşleriyle Obama dönemi ABD’nin Avrasya politikasının ne kadar paralel gittigini bilirler. Asağıdaki röportaj okuyucuya, Obama’nın ABD başkanı olarak en az bir buçuk sene daha görev yapacağını varsayarsak, bu süre zarfında Amerikan’ın Avrasya coğrafyasına yönelik ne tür bir siyaset izleyebileceğinin ipuçlarını verecektir.
ÇEV: M. Alperen ÖZDEMİR
Brezinski: « Çok Asimetrik Bir Dünyadayız »
Le Monde: İnsanları korumak ve demokrasi adına Libya’ya uluslararası bir müdahalede bulunuldu. Bahreyn, Yemen ve Suriye’de ise benzer bir şey göremedik… Obama yönetimi başta olmak üzere [sizce] Batı dünyası Arap dünyasına yönelik doğru stratejiyi izliyor mu?
Brezinski: Bazı ülkelere müdahalede bulunmamamız hiç bir yere müdahalede bulunamayacağımız anlamına gelmez. Her sorun kendine has özellikleri, [o sorunu çözmek için] elde bulunan imkânlar ve durumun aciliyeti göz önünde bulundurularak ele alınmalı. Libya’yı Kaddafi’nin tehlikeli emellerine terk etmiş olsaydık bu ülke yakın çevresi için çok ciddi bir istikrarsızlık gücüne dönüşebilirdi. Kaddafi ise Ortadoğu’daki uç ve yabancı düşmanı güçlerin lideri konumuna gelirdi.
O yüzden Libyalılar kendi siyasi seçimlerini özgür bir şekilde yapma hakkını elde edememesi durumunda Libya’ya yönelik müttefiklerin müdahalesi - kısmi bir askeri başarı olmakla birlikte – siyasi bir başarısızlık olarak kalacaktır. Aynı şekilde Libya’nın bölünmesi ve Kaddafi’nin kendine ait bir bölgede kontrolü elinde tutacağı bir netice de o kadar olumsuz olacaktır. Le Monde: Mısır çalkalandığı zaman Obama yönetimine dikkatli hareket etmesi gerektiğine dair tavsiyelerde bulunmuştunuz. Ayrıca fazla aceleci davranmanın zarar verebileceğini söylemiştiniz. Kastettiğiniz neydi?
Brezinski: Mübarek’in Başkanlığı terk etmesi demokrasi adına yararlı olabilir; tabi işleyen bir demokrasiye yol açacak bir siyasi süreci beraberinde getirmesi kaydıyla. Ancak bu durum (Mübarek’in gidişi) Pinoşe rejimi tarzında askeri bir diktatörlük yahut İran rejimine benzer dini bir fanatizm gibi iki farklı netice daha doğurabilir.
O yüzden kendimize stratejik değer taşıyan şu soruyu sormamız gerekli: biz ne tür bir sonuç istiyoruz? Bu doğrultuda nasıl bir tutum ortaya koymamız lazım? Böyle bir tutum demokrasiyi doğuracak ve sağlamlaştıracak siyasi bir sürecin meydana getirilmesini gerektirir.
İki olası ve olumsuz sonuç olan askeri dikta ve dini fanatizmden bahsettim. Fakat bir üçüncü olasılık daha var. Mesela 1989 yılında Polonya’da meydana gelenler: orada belirli olan siyasi güçler hep beraber bir masanın etrafında toplandılar. Fakat Mısır’da siyasi bir anomi söz konusu. Belirli bir şekli bulunmayan siyasi bir durumla karsı karşıyayız. Gerçek bir temsili siyasetin doğmasına yardımcı olmalıyız.
Le Monde: Mısır’da olup bitenler ve Arap ülkelerinde meydana gelen ayaklanmalar karsısında ABD kesin bir rol oynayacak durumda mıdır?
Brezinski: Tabi ki hayır. Belirli bir nüfuza sahibiz olduğumuz kesin. Bu nüfuz ülkeden ülkeye değişiklik göstermektedir. Yemen’den ziyade Mısır’da daha etkin olabileceğimizi düşünürüz mesela. Bu ise Mısır’a verdiğimiz mali destek ve ordumuz ile Mısır ordusu arasındaki ilişkiyle bağlantılıdır. Buna, Mısırlı seçkinlerle yıllardır kurmuş olduğumuz yakın beşeri ilişkilerimizi de ekleyebiliriz. Böyle şeyleri aceleyle alınacak kararlarla tehlikeye atamayız. Ben Mısır’da demokrasiden yanayım. Meydana gelebilecek anarşi, iç savaş ve siyasi aşırılıklaraysa karşıyım.
Le Monde: Obama yönetimi için Ortadoğu bölgesi önemli bir mesele teşkil ediyor. Siz bu konuda kimsenin kararsız bir liderin peşinden gitmeyeceğini söylemiştiniz. Neyi kastetmiştiniz?
Brezinski: Obama etkin bir liderlik gösterebilirse, takip edilir. Bunu daha belirgin bir şekilde görmek isterim. Fakat şunu da biliyorum ki kendisi 1933’ten bu yana en kötü mali ve iktisadi krizle birlikte yönetimi devraldı ve bir ihtimaldir ki Benyamin Netanyahu’dan kendi tahminlerini aşan bir direniş gördü.
Fakat atağa geçmez ise sorun daha da depreşir. Zira bana göre demokratik bir Ortadoğu bugüne kadar geçerli olan politikamıza olumsuz bir şekilde yansıyacaktır. Bu bana göre şüphe götürmez bir gerçektir ve bu konuda herhangi bir hayale de kapılmamamız gerekir. O yüzdendir ki - başkanın kararlı liderliği etrafında - [Ortadoğu] barış sürecinin güçlü ve akıllı bir şekilde ilerlemesi daha da önemli bir hal almaktadır.
Le Monde: Ama Sayın Obama yerleşim politikaları konusunda İsrail Başbakanından beklediklerini elde edemedi.
Brezinski: Çünkü her şey barış sürecinin iç dinamiklere bağlı bir şekilde, Filistinli ve İsrailliler arasında varılacak olası bir anlaşmaya göre hesaplandı. Hâlbuki barış süreci dışarıdan bir dürtüyle ilerletilmeli ve bunu sadece ABD yapabilir ve madem Amerika harekete geçmeli, o halde Başkan olayları ele almalıdır.
Le Monde: Dünyanın artık çok kutuplu bir hal aldığını ve Amerikan gücünün bu güç denkleminde izafileştiği fikrine katılıyor musunuz? Bu durum Ortadoğu sorunları üzerine Amerika’nın etki edebilecek tek güç olabileceği fikriyle ne kadar tutarlıdır?
Brezinski: Çin Ortadoğu’da zaten söz sahibi değil, şimdilik ilgisini çeken tek şey petrol çünkü. Ruslar bölgeden ekarte edildiler ve [bölgedeki] gelecekleri ne olabilir onu da net olarak göremiyorlar. Kimse aslında onları yanlarında görmek istemiyor. Bir şeyler tek bir taraf varsa o da Avrupa, fakat onların da liderlik üstlenebilmek için yeterince nüfuzları yok. Başkan [Obama] benim ciddi önerilerimi uygularsa Avrupalılar ona destek verir. Amerika taraf tutarsa, Filistinliler tabi olarak yanımızda yer alırlar ve İsrailliler bizle olan ilişkilerini tehlikeye atamayacaklarını bilirler. Tabi ki mevcut durum sürdükçe, çözümün bedeli de o kadar ağır olur ve bir noktadan sonra da [çözüm] şansı azalır. O yüzdendir ki bana göre, dişlerimizi sıkmak ve dizginleri ele almak için vakit çoktan geldi. Mısır sorunu daha büyük bir meseleyi gündeme getiriyor, o da yakın zamanda Ortadoğu’da nelerin yaşanacağı meselesidir ve olaylar Amerika’yla uyumlu olmaktan çok, Amerika’ya karşı mesafe alan bir eğilimin işaretlerini vermektedir.
Le Monde: Sizce ABD çok kutuplu bir dünyada çıkarlarını nasıl koruyabilir?
Brezinski: Dünya hem çok kutuplu hem de değil aynı zamanda. Tek bir Leviatan [dev] ve karşısında Lilliputlulardan [cüceler] ibaret bir dünya değil söz konusu olan. Ciddi bölgesel güçleri içinde bulunduran, hatta - şimdilik uzak görünse bile – bazılarının birer küresel güç olabileceği bir dünya [bugünün dünyası].
Le Monde: Hangileri?
Brezinski: Çin tabi ki. Belki Hindistan, ama pek fazla ihtimal vermiyorum. Şimdilik başka hiçbir aday göremiyorum.
Le Monde: Brezilya?
Brezinski: Küresel güç olmak demek her alanda küresel güç olmak demektir. Brezilya bu konumdan çok uzakta. Bölgesel güç olduğu şüphe götürmez. Küresel alanda bir oyuncu olduğu da kesin. Ama bir gün Kore’de konuşlanmış Brezilyalı askerler görebilecek miyiz? Esasen, çok asimetrik bir dünyadayız ve bu durum – Amerika bir aptallık edip “intihar” etmediği sürece – bir hakikat olarak önümüzde duracaktır.
Le Monde: Kamu maliyesine çekidüzen vermeyerek intihar edebileceğini ima ettiniz?
Brezinski: Bir sürü şey söz konusu, yenilik yapmayarak, olayları yeniden düşünmeyerek… Amerikan liderliği hem Amerikan girişimci ruhun hem de büyük yıkımların bir sonucudur. Amerikalıların istediği izolasyonizmin Avrupalıların kendi kendilerine korkunç felaketler uyguladıkları şartların çakışmasından doğan bir neticedir.
Bugünse ne olmak istediğimize karar vermek kendi elimizde ve Amerika hakkında beni en çok tedirgin eden şey, ortaya koyduğu o bir çeşit kör cehaletidir. Hatta bunu en üst seviyelerde bile tespit etmek mümkün. Fakat asıl tedirginlik yaratan tarafı [bu cehaletin] her tarafa yansımış olmasıdır. Büyük sorunlara dair kararların demokratik yöntemlerle alındığı bir ülkeden bahsediyoruz. Fakat halkın bazen sadece kendi rahatına göre değerlendirdiği kararlar ve birçok dış politika yaklaşımı konusunda insanı rahatsız eden bir bilgisizlikle karşı karşıyayız. Bu büyük bir sorun teşkil ediyor.
Le Monde: Bir defasında demokrasinin dış politika için bir engel teşkil edebileceğini yazmıştınız.
Brezinski: Kesinlikle. Korkunç bir eylem sonrası korkunun damla damla bütün topluma aşılandığı, sonra da demagog bir hükümet tarafından Amerika’ya karşı uluslararası bir komplo olarak takdim edildiği ve bu eyleme özgü bir din yani İslam’ın ilham kaynağı olarak gösterildiği bir ortamda bu durum daha karmaşık bir hal alabiliyor. Biz halen demagojiden çok ihtiyat gerektiren korkunç bir eylem olan 11 Eylül’ün mirasıyla yaşıyoruz.
Le Monde: Kahire’deki konuşması ve [Müslüman dünyasına] uzattığı el ile Obama, Müslüman dünyasında algıların değişmesine ve Amerika’nın imajını düzelmesine katkıda bulunmamış mıdır?
Brezinski: Obama’nın konuşmaları Amerikalıların düşünce şeklini değiştirmeye yönelikti. Obama’nın bana heyecan vermesi 21.yüzyılda dünyanın Amerika’dan ne beklediğinin farkında olmasından kaynaklanıyor. Fakat onun çok istekli fikirleri ile bunları uygulamak için gerekli olan strateji arasında bir kopukluk meydana geldi.
Le Monde: 21.yüzyılda Amerika’dan neleri bekliyoruz? Liderliğini tekrar yerine getirmesini mi?
Brezinski: Amerika’nın hümanist mesajı olan hukuk, insan onuru, eşitlik gibi bazı temel prensiplerine iştirak etmesini. Amerika benzersiz bir ülke; şöyle ki bir sürü farklı insanı bu ülkenin kendilerine sunmuş olduğu maddi fırsat ve idealizminin etrafında birleştirebildi. İdealizm ve materyalizmin birleşimi çok güçlü ve sonuç veren bir şey.
Le Monde: Çin cumhurbaşkanının Ocak 2011 tarihindeki Washington ziyareti öncesi kaleme aldığınız bir yazıda, Çin ile yakınlaşılması gerektiğinin altını çizmiştiniz. Çin-ABD ilişkileri geçen yıl gerginleşti. Sizce Obama doğru dengeyi bulmuş mudur?
Brezinski: Bu ziyaret esnasında, iki başkan bu ilişkinin gelecekte gelişebileceği bir çerçeveyi oluşturmaya çalıştılar. Fakat medyamız sadece polemikler ve olay yaratacak açıklamalarla ilgilenir. O yüzdendir ki gazetecilerimiz Başkan Hu Jintao’ya özellikle kendi vatandaşlarına karsı kötü davranıp davranmadığını sorup, spontane olarak cevap vermeyince de kendisine baskı yapmayı uygun gördüler. Fakat sonuç bildirisi kesinlikle olağanüstü olmuş. Amerika ve Çin’in sekiz önemli alanda bir « işbirliği ortaklığı » kurmaya hazır olduklarını beyan ediyor. 41 paragraf ve ayrıntılı maddeler halinde, gerçekten takdire şayan bir bildiri ortaya çıkmış.
Le Monde: Bu bildiri Çin yönetiminin yakın çevresinde - 2010 yazında Japonya ile yarattığı gerginliklerde olduğu gibi - dilediği kadar saldırgan bir tutum sergileyemeyeceğini anladığı anlamına mı geliyor? Çinliler böyle bir durumda karşılarında Amerika’yı bulacaklarını mı anladılar?
Brezinski: Dediğiniz doğru, fakat bize yönelik de doğrudur. Onlardan sadece Yuan’ı değerlendirmeleri, insan haklarına saygılı olmalarını, ifade özgürlüğü konusunda düzenlemeler yapmalarını, internete izin vermelerini vesaire gibi şeyler isteyemeyiz. Aynı zamanda uzlaşma gerekliliğini de kabullenmeliyiz yani çatışmanın ne onlara ne de bize bir fayda sağlamayacağını anlamamız lazım. Makul bir uzlaşmadan büyük çıkarlar elde edebiliriz. Fakat bunu akıllıca ve somut bir şekilde yapmamız gerekir.
Le Monde: Çin-Amerikan ilişkileri 21.yüzyılın yapıcı unsurlarından birisi midir?
Brezinski: Evet. İçeride bazı sorunlar yaşamasına rağmen, Çin’in giderek güçleneceğini düşünmemek için hiçbir sebep yok şimdilik. Bugünün dünyasında Çin’e alternatif olabilecek herhangi bir alternatif var mı peki? Hindistan alternatif değil. Japonya çok yaşlı. Avrupa ise kendi dertleriyle meşgul.
Le Monde: Rusya’ya nasıl bakıyorsunuz? Gelişen bir güç mü yoksa krizle vurulduktan sonra sadece başını suyun dışında tutabilen dalgalı bir güç müdür sizce?
Brezinski: Rusya millet olarak ortak bir istikamet belirlemiş ve ne tür bir ülke olmak istediğine karar verebilmiş bir ülke değil. En tepeden başlayacak olursak, siyasette, eski emperyal konumun nostaljisini taşıyan seçkinler hâkim. Bunlar aynı zamanda gençlerin milliyetçi duygularına da hitap ediyorlar. Rusya’da aynı zamanda eski emperyal statüye kavuşmanın hayal olduğunu düşünen önemli bir entelektüel seçkin zümresi de mevcut. Bunlar artık Rusya’nın başka seçeneklere yönelmesi gerektiğini savunurlar.
Ekim 2010’da Medvedev ile bir buçuk saat kadar görüşme imkânım oldu. Modernleşmeyle demokratikleşmeyi bir arada götürme arzusunu övdüğümde bana verdiği tepki karsında çok şaşırdım. Bana bu hedefine ulaşmak için elinden gelen her şeyi yaptığını ifade etti. Medvedev’in bu cevabını Rus eliti arasında kendini gösteren yeni bir duruşun ifadesi olarak görüyorum. Bu duruş, Putin’in temsil ettiği ve gerçekleşmesi imkansız olan emperyal nostalji seçeneğine karşı bir duruştur.
Fakat bu temel farklılıkların somutlaşması için zaman gerekecek. Kısa vadede Rusya’nın iç çekişmelerden dolayı kımıldayamaz hale geldiğini, demografik bir krizle karşı karsıya olduğunu, düşük doğum oranları ve ülkenin Uzakdoğu bölgelerini terk eden birçok insanın olduğunu düşünüyorum. Fakat uzun vadede, ülkenin ayakta kalabilmesi için Avrupa’yla sıkı bir işbirliği kurması gerekecek.
Le Monde: Bazı Ruslar, Amerika’ya karşı bir kutup kurmak adına – Avrupa’nın değerlerini almadan - Avrupa’yla bir yakınlaşma düşünüyor.
Brezinski: Bu yakınlaşma Çin’e karşı da düşünülüyor olabilir. Böyle bir düşünce akını var çünkü Rusya’da. Putin Avrupa yahut Amerika’ya karşı bir savaşa yanaşmıyor. Fakat şu açık ki Almanya’nın yahut çıkarcı bir hafifliğe meyledecek bir Fransa’nın Rusya’da yatırım yapmasını, bu ülkeye silah satmasını ve Ukraynalıların demokrasiden vazgeçmeleri için telkinde bulunmalarını ister. Zira Ukrayna’nın Rusya’ya demokrasiyi yayabileceğinden endişe eder.
Le Monde: Hindistan ABD’nin Çin’e karşı bölgesel denge adına kullanabileceği bir koz olabilir mi?
Brezinski: Hindistan [kullanılabilecek] en iyi kart değil. Hindistan’ın geleceği - özellikle demokrasi konusunda – henüz yeterince sağlam değil çünkü. Her şeyden önce çok dinli, çok etnik kökenli ve çok dilli bir ülke Hindistan. Demokratik bir sistemle idare edilmesine rağmen toplumun bütün katmanları bu sistemden eşit bir şekilde istifade edemiyor.
Le Monde: Hangi sebepler size Hindistan ile Pakistan arasında yeni bir çatışmanın çıkabileceğini düşünmeye itiyor?
Brezinski: Her ikisi de nükleer ülkeler. Sınır anlaşmazlıkları, milliyetçi hırslar ve dini farklılıklar onları karşı karsıya getiriyor. [Bir çatışma için] Bütün malzemeler hazır! Böyle bir çatışma Afganistan’ı da içine sürükler, [bölgenin] « -istan »’li bütün devletlerini, hatta Rusya’yı bile ve nihayetinde Çin’i de ilgilendirir. Zira bu ülkenin Hint Okyanusuna geçişi bir şekilde Pakistan üzerinden sağlanmaktadır. Çin-Hindistan ilişkisinde – ki bu ilişki karşılıklı şüpheden arındırılmamıştır - Pakistan bir nüfuz etkeni olarak durmaktadır.
Le Monde: Pakistan ile ilişkileri karmaşık bir hal alırken ve Afganistan’dan asker sayısını azaltacağını ifade ettiği bir dönemde, sizce Obama yönetimi dünyanın bu bölgesine yönelik hangi politikayı uygulamaktadır?
Brezinski: « Karmaşık » çok hassas bir kavram. Kabaca söylemek gerekirse, yapması gerekeni yapıyor bence. Bir yandan bazı Taliban gruplarıyla uzlaşma ve anlayış temellerini atarak, diğer taraftan El-Kaide’nin kendine yeniden bir sığınak oluşturma olasılığının önüne geçerek. Böyle bir politika aynı zamanda Amerikan askeri eforunun kademeli bir şekilde daha düşük seviyelere indirilmesine ve NATO’nun geri çekilmesine yol açacaktır.
Fakat er ya da geç, 2002 yılı başında yapılana benzer resmi bir konferans ile birlikte, bölgesel bir şemsiye inşa etmek gerekecek. Bu konferans Pakistan, [bölgenin] « -istan »’lı ülkeleri ve İran’ı; bu ülkelerin arkasında Hindistan, Çin, Amerika yahut NATO’yu (bu son ikisinden hangisini isterlerse), bölgesel istikrar çerçevesi yaratmak için bir araya getirmeli. Bu geniş çaplı girişim ileride gerçekleşecek ya da en azından zamanı geldiğinde gerçekleşmeli.
Le Monde: Tarihin penceresinden baktığımızda, bu konferansı neyle karsılaştırabiliriz?
Brezinski: Bundan ne (1975 yılında Helsinki anlaşmasına yol açan) bir AGİT çıkar, ne bir Viyana Kongresi (1815), ne de bir Versay (1918). Bu çok farklı bir şey olur. Zira en önemli yabancı siyasi/askeri gücün geri çekilmesine dayanacak. [O güç ki] Aynı zamanda akıllı bir şekilde varlığını sürdürebilecek. Biz 1989’da ve sonraki yıllarda tam olarak bu konuda başarısız olduk. Bu ise Taliban ve El-Kaide’nin önünü açtı.
Le Monde: Amerika Sovyet orduları çekildikten sonra Afganistan’da kalmalıydı aslında, bunu mu söylüyorsunuz?
Brezinski: Yapmamız gereken buydu aslında. Fakat ihmalkâr davrandık, bugün de halen bedelini ödüyoruz.
Le Monde: İnsanları korumak ve demokrasi adına Libya’ya uluslararası bir müdahalede bulunuldu. Bahreyn, Yemen ve Suriye’de ise benzer bir şey göremedik… Obama yönetimi başta olmak üzere [sizce] Batı dünyası Arap dünyasına yönelik doğru stratejiyi izliyor mu?
Brezinski: Bazı ülkelere müdahalede bulunmamamız hiç bir yere müdahalede bulunamayacağımız anlamına gelmez. Her sorun kendine has özellikleri, [o sorunu çözmek için] elde bulunan imkânlar ve durumun aciliyeti göz önünde bulundurularak ele alınmalı. Libya’yı Kaddafi’nin tehlikeli emellerine terk etmiş olsaydık bu ülke yakın çevresi için çok ciddi bir istikrarsızlık gücüne dönüşebilirdi. Kaddafi ise Ortadoğu’daki uç ve yabancı düşmanı güçlerin lideri konumuna gelirdi.
O yüzden Libyalılar kendi siyasi seçimlerini özgür bir şekilde yapma hakkını elde edememesi durumunda Libya’ya yönelik müttefiklerin müdahalesi - kısmi bir askeri başarı olmakla birlikte – siyasi bir başarısızlık olarak kalacaktır. Aynı şekilde Libya’nın bölünmesi ve Kaddafi’nin kendine ait bir bölgede kontrolü elinde tutacağı bir netice de o kadar olumsuz olacaktır.
BREZINSKI KIMDIR?
Zbigniew Brzezinski, Polonya kökenli Amerikalı uluslarası ilişkiler ve strateji uzmanıdır (Joseph Nye’a göre kendisi zamanımızın en önemli stratejistlerinden bir tanesidir). 1977-1980 yılları arasında dönemin ABD Başkanı Jimmy Carter’in Ulusal Güvenlik danışmanlığını yapmış, bugün ise Washington`daki « Uluslararası Stratejik Araştırmalar Merkezi » (Center for Strategic and International Studies)" için danışmanlık ve yönetim kurulu üyeliği yapmaktadır. 2008 yılındakı Başkanlık seçimlerinde Obama’ya açık destek veren Brzezinski, zaman zaman Başkan Obama’nın dıs politika konularında görüşüne başvurduğu isimlerdendir.
Kaynak: “Nous sommes dans un monde très asymétrique”, Le Monde, Bilan Stratégique 2011. (Yıllık dergi). S. 7-9. Söyleşiyi gerçekleştiren: Natalie NOUGAYREDE.
Yazı aynı zamanda kısmen 01.04.2011 tarihli Fransız Le Monde gazetesinde de yayınlanmıştır.
http://www.lemonde.fr/idees/article/2011/03/31/zbigniew-brzezinski-un-monde-tres-asymetrique_1501278_3232.html
(1) Brent Scowcroft ; Zbigniew Brzezinski, America and the World: Conversations on the Future of American Foreign Policy, Basic Books, 2008. (Türkçe çevirisi : Amerika ve Dünya, Profil Yayınları, 2009).