Ey Şehr-i İstanbul, sessiz düşünüyorum seni! Seninle şans rüzgarının içine giriverdim ansızın! Kendimde inanmıyordum ya bu duruma, ama olsun şans rüzgarının içindeyim artık, kendimi kasdıkça kasacağım!
Ey Şehr-i İstanbul, sessiz düşünüyorum seni! Seninle şans rüzgarının içine giriverdim ansızın! Kendimde inanmıyordum ya bu duruma, ama olsun şans rüzgarının içindeyim artık, kendimi kasdıkça kasacağım!
Senin gölgene girdim ve bir de baktım ki başkent'teyim! İş o ki; bir şehrin gölgesine girmeden bir yerlere gelebilmek! Yani, sadece kendi adınızın altında, anlıyor musunuz ne demek istediğimi, birilerinin ismiyle, cismiyle, parasıyla değil!
Ey Şehr-i Ankara kimler geldi, kimler geçti o koltuklardan... Koltuk yerinde ağırdı... Siz, o koltuğa henüz oturdunuz, koltuk kasıldıkça kasıldı... Kendinizi bu kadar kasacak ne var, ne oldu da yere göğe sığdıramıyorsunuz kendinizi... Bırakın Allah aşkına; sigara aynı sigara, pazar aynı pazar, sigarayı yükselten pazarlama becerisi...
Yeri-göğü ben yarattım, hatta aranan telefonlara bile bakmayacağım! Siz, kim oluyorsunuz da beni arıyorsunuz der gibi, yanıt sessiz ama bir o kadar da düşündürücü! Lafa geldi mi mangalda kül bırakmazsınız, eylemde sessiz ve bir o kadar da arkadan vuransınız! Durum vahim ötesi, içler acısı... Görüyor musunuz gayet rahatız, kendimizi parçalamıyoruz, bizde varız diye basbas bağırmıyoruz, sizin bizi anlamanızı ve kabul etmenizi beklemiyoruz. Bize iyi insan etiketi verin diye de rol yapmıyoruz! Neden mi? Kendimizden eminiz de ondan, kendimize dürüst davranıyoruz da ondan... Sen beni anlasan ne olur, anlamasan ne olur... Allah bilsin deyip, çıkıyorum dolambaçlı girdaptan...
Şunu unutmayın;
-Ata binen, nalını mıhını arar.
-Ata binersen Allah’ı, attan inersen at'ı unutma.
Kısaca, At'a binip Allah'ı unutmamak gerekir... Durun bakalım! Bir nefes alın! Yüksek dağları siz mi yarattınız! Kendinizi bu kadar dev aynasında görecek ne var....
Kendini aşmamış insanlara, etiketinizle büyük görünebilir ve hatta onların ilgi odağı olabilirsiniz, inanın bunlar beni bağlamaz... Çünkü, kimseyle çıkar ilişkisi içersinde değilim! Adam var, bir adam bin adam eder, adam var, bin adam bir adam etmez! Bize de bin adama değer bir adam lazım... Milyonlar etrafınızda olsa ki ne yazar, aklı başında bir adam, inanın bin adama değer.
Hem büyük kalabalıklar beni hep korkutmuştur, etrafımda az kalabalık, sadelik ve adam gibi adamlar olsun! Gerisi teferruat! Yığınca kendini taşıyamayan insan kalabalığı hem görüntüyü, hemde beni boğar...
Bakınız anlatmak istediğim, büyüklüğünüz mütevaziliğinizle başlamalı. Mütevazi olanı "Allah yüceltir" sözü, dilimize ve düşüncelerimize tesbih olup gönlümüze nakış, nakış inmeli ve hareketlerimize yansımalıdır. Mevlana'nın deyimini unutmamak gerekir; " Yer gibi olun" yer gibi olun ki, tüm varlıklar üstünüzde barınsın ve siz de bununla mutlu olun! Yücelik budur, var mı ötesi...
Üzülerek ifade etmeliyim; yaşadığımız dünya'da bir gerçek var ki, ahlaki değerlerimiz, değer yargılarımız, insana, insanca bakışımız günden güne yok olmakta ve hatta bazı değerlerin kaybolması şimdilik işimize bile gelmekte! Peki ama yarınlar için, yarınımızın büyükleri için nerde hata yapıyoruz hiç düşündünüz mü? Kimse kendini sütten çıkmış ak kaşık yapmasın lütfen!
Hatayı kendimizi bulamamakta yapıyoruz, hatayı kibirde, hatayı çıkar ilişkilerine dayanan dostluklarda yapıyoruz. Oysa ki, bizlere duru ve art niyetsiz bakan gözler yetmez mi? Bakınız, özümüz bu değildi, düşünen bir toplumduk, bazı durumlarda edep bilir, ayıp bilir ve kendimize çeki-düzen verirdik. Fazla kibirimizde yoktu, paylaşma ve dayanışmaya önem verirdik, dostu, düşmanı ve kadirşinaslığı bilirdik. Şimdilerde ahlaki yozlaşma diz boyu! Yozlaşma dediğim, önceleri bizim dışımızdaki toplumlardan duyduğumuz ve irkildiğimiz bir durumdu; bazı siyasilerin, bazı vatandaşların vs. gayri meşru ilişkilerinin ortaya çıkmasına pek irkilemedik doğrusu, olası normal bir durum yaşamıştık sanki...Elbette, hiçkimse gökten zembille inmedi ama, bazı durumlarda biraz olsun haya edilmeli. Bana göre, toplum kendine çeki düzen vermeli , ya iki yüzlü olmayı bırakmalı ya da nasıl yaşıyorsa öyle görünmeye çalışmalıdır. Çünkü, insanlık erdemi böyle olmayı gerektiriyor.
Bakınız, bugüne kadar okuduğum kitap ve dergilerden öğrendiğim birkaç düşünceyi sizlerle paylaşmak isterim... Dedim ya, toplumdaki değer yitikliği tavan yapmış bir durumda... Kibir, bu yitik değerlerin başını çekenlerden biri... Kibirli insanlardan hep korkmuşumdur. Neden mi? Çünkü, onlar samimi değildirler, yaşadıkları hayatı hep bir yarışma gibi görürler, aslında onlar, emir vermeyi ve insanları horlamayı severler, eleştirilmeye tahammülleri yoktur. Onlar, insanların kusurlarını aramaktan ve insanları incitmekten çekinmezler. Kendilerini eleştirenlere tahammül edemezler, hep kendilerinin doğru bildiklerini, hep kendilerinin doğru yaptıklarını, kendilerinin kusursuz olduklarını sanırlar ve savunurlar, şuna inanmalısınız ki, kibirli insanlar sürekli huzursuzluk içersindedirler.
Onlar, kendilerine verilen değerin bile farkında değillerdir.Çoğu zaman, onlara verilen değer, kısır döngü olarak karşınıza çıkabilmekte ve sürekli elde var sıfır durumu... İyi de nereye kadar? Hele sonradan görme tavırları yok mu? Yeri gelir, tesadüfen veya bir şans eseri bir makam sahibi olurlar ( vekil, amir, memur vs.) işte o zaman, bırakın onlara selam vermeyi, yanlarına bile yaklaşamazsınız.
Çünkü ne oldum delisi olurlar...Yani, neydim ne oldum? Hemen söyleyelim; inanın birşey olmadınız, bakanda olsanız, vekilde olsanız, anlayan insanın gözünde koca bir sıfırsınız hepsi bu!...
Erdemli insan dediğim; güçsüz insanlara yardım eder ama yine de güçlüleri de izler. Siz, yine de gerektiğinde birkaç güçsüz canlı için savaşın... Madem dev aynasındasınız, o halde her zaman büyük düşünün...Doğrulun devrilin ama eğrilmeyin. İtilin, atılın ama satılmayın, uşaklaşmayın... Mütevazı, hoş görülü, kadirşinas, saygı ve sevgi çerçevesinde Yüce Rabbimizin takdirini kazanan, onun rızasını alan insanlar olmamız dileğimle,
Özel Not: Arzu ederseniz, yoğun ve mutlu sürecimin karelerini www.belcikahaber.be web adresinden görebilirsiniz... Biricik oğlum Aras'ın sünnet düğününde bizleri yalnız bırakmayan, mutluluğumuza mutluluk katan değerli büyüğüm, o mütevazi insan Aşık Yener Yılmazoğlu'na, değerli arkadaşım ve sadelikle perçinlenmiş o güzel yorumcu Kemal Karabulut'a, kalbi berrak, güleç yüzlü sevgili Hakkı Öz'e ve Iğdır-Tuzluca'nın yıldızı mükemmel yorumcu ve bestekar Latif Ayyıldız'a, aile dostlarımıza, arkadaşlarımıza, değerli basın mensuplarımıza, düğünümüze türlü nedenlerle katılamayan ama üzüntülerini her defasında dile getiren, ayrıca mesaj ve çiçek gönderen tüm dostlarımıza yürekten teşekkürler... İyi ki sizler gibi samimi ve candan dostlara sahibiz, inanın bununla mutlu ve de gururluyuz... Ayrıca; CHP 22.Dönem Iğdır Milletvekili, o mütevazi, gözü-gönlü tok ve saygın insanlarımızdan olan Sn.Yücel Artantaş'ın sevgili kız kardeşi Nuray hanım samimiyetiniz ve dostluğunuz için çok mutluyum... İyi ki hayatımdasınız...
Malloch der ki;
Dağ tepesinde bir çam olamazsan,
Vadide bir çalı ol,
Fakat, orada ki en iyi küçük çalı sen olmalısın,
Çalı olamazsan bir ot parçası ol,
Bir yola neşe ver,
Bir misk çiçeği olamazsan bir saz ol,
Fakat, gölün içindeki en canlı saz sen olmalısın,
Hepimiz kaptan olamayız, tayfa olmaya mecburuz,
Dünyada hepimiz için bir şey var,
Yapacağımız iş, size en yakın olan iştir,
Cadde olamazsan patika ol,
Güneş olamazsan yıldız ol,
Kazanmak, yahut kaybetmek ölçü değildir,
Sen her neysen, onun en iyisi olmalısın!