Sağduyu, sabır, başsağlığı, teselli armağanı ve birlik-beraberlik sakızı artık mide bulandırıyor! Bu işte de mi şike var diyesi geliyor insanın içinden!..
Sağduyu, sabır, başsağlığı, teselli armağanı ve birlik-beraberlik sakızı artık mide bulandırıyor! Bu işte de mi şike var diyesi geliyor insanın içinden!..
14 Temmuz 2011 Diyarbakır'ın-Silvan ilçesinde aydınlık bir günde, yani gündüz vakti, yani güneş ışığında 13 şehit, 7 yaralı asker!.. Ne de kolay alışıyor ve söyleyiveriyoruz... Tam 13 can!!! Biliyoruz ki, bu ne ilkti, ne de son olacak! Gerçi son bir kaç haftadır şehit haberleri artmaya başlamıştı ama, futbolda şike skandalı gündemi o kadar meşgul etti ki, bu problemin çözümü için bir çaba sarfedilmiyor, sıradan birşeymiş gibi, medya olayı ara haber olarak verip geçiştiriyordu! Bakınız, III.Dünya savaşı yaşamıyoruz, kelamın bittiği noktadayız! Mezar taşlarına kanla işlendi yazılar. Hafızaya kitabeler nakşedildi. Kan ile "demokrasi" yazmayı marifet sanıyoruz!
Biz "barış" istedikçe, barış'a ardı ardına kurşun sıkılıyor! Firavunu sevmek ve korumak bize mi kalmış! Öyle ya içimizde de Firavunlar var! "Firavun" kimdir? Nelere sahiptir? Nasıl yönetmektedir? Ne şekilde davranmaktadır? İtiraz edeni ne ile itham etmektedir? Buradan aynı şeylere sahip olanların, aynı tarzda yönetenlerin, aynı şekilde davrananların ve aynı şekilde itham edenlerin de genetiğini çıkarmış olalım. Demek oluyor ki, "Firavun" o kimsedir ki kendisini ülkenin mutlak sahibi olarak görür. Öyle ki tüm ülke onun mülküdür. Mülkünde istediği gibi tasarruf eder. Dilediğini ihya eder, dilediğini ifna eder. İstediğine verir, istediğinden geri alır. Ham sonuç olarak, Firavunluk bir ülkede 'mülkün' ele geçirilmesi ile başlıyor...Bunların bütün zamanlar için anlamı bir ülkenin/yeryüzünün yeraltı ve yerüstü kaynaklarını yani tüm zenginliklerini, en itibarlı makamlarını (köşe başlarını, stratejik merkezlerini) ele geçirmek ve geri kalan herkesi bundan mahrum bırakıp muhtaç duruma düşürerek kendinde 'kenz' ve 'temerküz' etmektir. Eh artık yeter ve yeter demenin de zamanı gelsin!!!
Vicdanı olan her insanın kanı donuyor, boğazı düğümleniyor, gözleri doluyor, yürekten ağlıyor ve gece uykuları kaçıyor, inanın bir anda uyuyamaz oluyorsunuz!
Bir evin direği olan, evlatlarını şehit veren ailelerin acılarını gerçekten hangimiz ne kadar hissediyoruz? Birileri güya her fırsatta barıştan yana olduklarını tekrarlıyorlar ama, aynı paralelde de yeni tehditler öne sürerek samimiyetsizliklerini dile getiriyorlar. Deyim yerindeyse, çözümden çok çözümsüzlük isteyen sözleriyle meseleyi çıkmaza sürüklüyorlar.Bu durumda, insanın sorası geliyor; kararsız, tutarsız, gerçekten barış istemeyen, samimiyetsiz, tehditkar ve şımarık tavırlarınız açık ve seçik anlaşılabiliyor. Siz, kendinizi ne sanıyorsunuz?
Yazacak, çizecek takatimde kalmadı şimdilerde... Yaşadığımız güzel günlerin hatrına, biz yine de şehitlik olmadan vatan olmaz diyelim, yine bunlarda geçer unutulur diyelim, Türk milleti'nin başı sağolsun diyelim, şehit yakınlarına
sabır, şehitlere rahmet dileyelim, aklımıza ne gelirse dileyelim de olsun bitsin! Ne dersiniz, dilekler dilemeye... Masal anlatmaya vs...vs...
Bakınız, vatan bir toprak parçasıdır, ama her toprak parçası vatan değildir. Vatan, uğruna şehit olunan, can verilen kan dökülen, kanla-canla bedeli ödenen toprak parçasıdır.Aynen Türkiye'miz gibi...
Şehit ise; Allah yolunda, din, vatan ve namus gibi kutsal değerleri uğrunda ölen; ruhunu Allah’a, bedenini toprağa sunan, bir gül bahçesine girercesine şu kara toprağa giren, eli öpülesi kahramanlardır.
Vatan, insan için özellikle bir millet için mutlak gereklidir. Çünkü din, namus, şeref ve bağımsızlık gibi kutsal değerler ancak vatan sayesinde, hür ve özgürce korunur ve yaşanır. Dolayısıyla hepimiz vatan için bugünden ölmeye hazırız...
Bakınız, Peygamberimiz (SAV), bizzat bir defa değil birkaç defa şehit olmayı istemiş ve şöyle buyurmuştur: "Ruhumu kudret elinde tutan Allah'a yemin ederim ki, Allah yolunda savaşıp öldürülmemi, sonra tekrar dirilip
savaşarak tekrar öldürülmemi, yine dirilip savaşta öldürülmemi arzu ederim." Diyeceğim o ki, şehitlik herkese nasip olmaz...
Millet olarak, şimdilerde kendimizi sorgulamaya başladığımız günleri yaşıyoruz! Biz kendi içimizde birliğimizi kaybetmişiz...Dost kim, düşman kim görmezlikten geliyoruz! Kültürümüzden koptuk, materyalizmin atmosferinde eritiyoruz kültürümüzü, örfümüzü ve daha nice değerlerimizi hiçe sayıyoruz...
Binlerce parçaya bölünüyor menfaat için, birbirimizi yiyiyoruz.Türkiye nereye gidiyor, değil. Biz nereye gidiyoruz, bu soru önemli. Biz doğru yöne gidersek Türkiye zaten yerinde duruyor. Hala siyasi mülahazalarla kitleleri etkileme peşindeyiz.
Açılıma devam edin, açın daha çok açın...Habur'dan girip (hani şu davullu, zurnalı karşılama vardı ya, hatırlayın) Silvan'dan çıktılar işte...Sonuç aşikar! Takkeyi öne koyup düşünen var mı? Bana göre yok! Aynı tas, aynı hamam
yola devam...Yanlışlara doymuyoruz...İnanın dostlar, doyacak gibi de durmuyoruz...
Bakınız, Uganda ordusu bile bu kadar kayıp vermiyor. Heron var, top var, silah var, helikopter var, uçak var, radar var, ama nedense dört tane baldırı çıplak, eşşekli terörist 13 askeri şehit ediyor, 7 tane de yaralı bırakıyor...? Yahu millet'e havarrrrr etseydiniz, bir saatte eşkiyalara dar gelirdi o yerler... Ne oluyoruz ya?!? Hani şu 'en'ler vardır ya; bizim ülkede değil Amerika'da hemen herşeyin 'en'i bulunur ya. Guinness Rekorlar Kitabı kayıtlarına
bakarsanız anlarsınız. İngiltere'yi, Almanya'yı, Japonya'yı ve Türkiye'nin topunu toplasanız Amerika etmez. Bu dünya ve öbür dünya farklıdır! Bilindiği üzere, yaşam boşluk tanımıyor, hele siyasi hayat hiç tanımıyor… Ankara’da boşa dönen kasnaklar ile Diyarbakır’ın çarkları birlikte hareket edemez! Boşa kürek sallamamak gerekir! Kırk düşünüp, bir konuşmak 'en' doğrusu...Ama bu 'en' Guinness Rekorlar kitabında yer almaz... Hani adamın biri, 40 yıllık gayretinin neticesinde 40 metreden ipi atıp iğnenin ucundan geçirmek şeklindeki marifeti göstermek üzere Padişahın huzuruna çıkmış. Neticede Padişahımız 40 altının yanında 40 da sopa vurulmasını emretmiş. 'Altını anladık da sopa neden?', demiş adam...
'40 altın bir marifetin olduğu için; 40 sopa da böyle lüzumsuz bir marifete bir ömür harcadığın için...' demiş Padişah! İşte bu fıkranın sopasını yemeden hayatı anlamaksanırım en doğrusu! Altın ve sopa aynı kefede duramaz! Bu beklentiler insan doğasına aykırıdır! Derhal hızlı önlemler alınmalı, daha fazla yüreklere ateş düşmemeli...
"Ey şehit oğlu şehit isteme benden makber,
Sana avucunu açmış duruyor Peygamber"
Cümlesinin ruhları şad, mekânları cennet olsun...
NE MUTLU TÜRK'ÜM VE DÜŞMAN'A BİR KARIŞ TOPRAK VERMEM DİYENE!
YANILIYORSUNUZ, TÜRKİYE YENİLMEYECEK!
Leman KUZU©
İstanbul,15/07/2011
kuzuleman@yahoo.com