KÜRESEL DURGUNLUK VE EKONOMİK DÖNÜŞÃœM/ Prof. Dr. Famil Şamiloğlu

Dünyanın bugün içinde bulunduğu ekonomik sıkıntıların temelinde son çeyrek yüzyıldayaşanan reel ekonomi ile finansal yapı arasındaki dengesizlikler yatmaktadır.

Dünyanın bugün içinde bulunduğu ekonomik sıkıntıların temelinde son çeyrek yüzyılda
yaşanan reel ekonomi ile finansal yapı arasındaki dengesizlikler yatmaktadır. O sebeple kısa süreler için alınan parasal tedbirler sorunlara kalıcı bir çözüm getirememiştir. Özellikle sıcak paranın ve spekülatif sermayenin yarattığı tahribatlar sektörler arasında dengeyi sağlayacak köklü bir düzeltme yaşanmadan giderilemeyecektir.

Başta Çin olmak üzere Hindistan, Brezilya,Güney Kore ve Türkiye gibi ülkeler gelişmiş batı ülkelerinden çok daha yüksek büyüme göstermelerine rağmen dünyadaki refah ve zenginliğin paylaşılması hususunda hala 1950’lerdeki gelir ve refah dağılımı paylaşımı dengesi devam etmektedir.
Son yıllarda gelir ve refah paylaşımında gelişmekte olan ülkeler lehine bir süreç başlamış olup, bu sürecin giderek daha belirgin hale geleceği tahmin edilmektedir. Bugün yaşanan küresel ekonomik kırılganlıkların ve çarpıklıkların temelinde dünya ekonomisinin, dönüşmesi ve gelişmekte olan ülkelerin ağırlığının arttığı bir sürecin başlayarak ulusal gelirlerin ve zenginliklerin yeniden dağılımı vardır.

Sanayileşmiş ülkelerle diğer ülkeler arasındaki ekonomik dengesizliğin temelinde yatan sorun ise gelişmekte olan ülkelerin sanayileşmiş ülkeler gibi verimlilik düzeylerini ve rekabet güçlerini yükseltip kalıcı hale getirememelerinden kaynaklanmaktadır.Bununla birlikte sanayileşmiş ülkelerin kamu borç stokları, bankacılık sektörlerindeki sorunlar ve finans piyasalarındaki oynaklık gelişmiş ülkelerin risklerini ve ekonomilerindeki hastalıklı yapıyı artırmaktadır.

Bugün gelişmiş Avrupa ülkelerinde ve ABD’de ekonomik sıkıntıların yarattığı güvensizlik ve durgunluk riski sadece o ülkeleri değil yeterli önlemler alınmadığı takdirde onlardan çok daha fazla diğer ülkeleri etkileyebilmektedir.Çünkü krizler bulaşıcı özellik taşıdığından tüm ülkeleri etkisi altına alabilmektedir.Ancak bu etkilenmede güçlü ülkeler daha az etkilenirken, finansal yapıları ve verimlilik düzeyleri güçlü olmaya ülkeler ise çok daha ekonomik kayıplara uğrayabilmektedirler.

Tüm göstergeler dünya ekonomisinin ciddi bir yavaşlama içerisine girdiğinin göstermektedir. Bu yavaşlamanın ekonomik bir durgunluğa dönüşüp dönüşmeyeceği özellikle bu ekonomik kırılganlığa sebep olan başta Avrupa ülkeleri ve ABD’nin alacağı kararlara göre şekillenecektir.Dünyadaki ekonomik yavaşlama trendinin durgunluğa dönüşmemesi için küresel ekonomiye ağır zarar veren güvensizliğin ve istikrarsızlığın acil ve somut adımlar atılarak giderilmesi gerekir.Bu kapsamda ABD’de Başkan Obama’nın ABD ekonomisinin canlandırılması ve işsizliğin düşürülmesi için 447 milyar dolarlık Kongreye sunduğu ekonomik paketin yaklaşan başkanlık seçimleri sebebiyle kongreden geçip geçmeyeceği henüz belli değildir.Öte yandan Euro bölgesi ülkelerinde de henüz çok somut önlemler alınmış değildir.

Küresel ekonomideki kırılganlıklar ve riskler devam ederken Türkiye’nin 2011 yılının 2.çeyreğinde yüzde 8.8 büyüme gerçekleştirerek Çin’den sonra dünyada 2. Avrupa’da ise en fazla büyüyen ekonomi olması böylesine kasvetli bir ortamda Türkiye’nin makul potansiyelinin üzerinde önemli bir gelişmedir. Ancak hükümet yetkililerinin de açıkça ifade ettikleri gibi Türkiye’nin ekonomik büyümesinin yılın 3. ve 4. çeyreklerinde önemli ölçüde düşeceği öngörülmektedir.Kuşkusuz bu yılın ilk yarısında yüksek cari açıkla birlikte yüzde 10.2 büyüyen Türkiye ekonomisinin 2011 yılını 2. yarısındaki ve 2012 yılındaki büyüme oranları küresel ekonomideki gelişmelere bağlı olarak şekillenecektir.

Bu kırılgan ekonomik ortamda Türkiye için enflasyon riskinin çok düşük olması ve cari açık
hızında az da olsa yavaşlama eğiliminin başlaması, nüfus yapısının genç ve iç talebinin dinamik olmasıTürkiye ekonomisi için olumlu gelişmelerdir. Önümüzdeki yıllarda Türkiye istikrarlı, finansal yapısı daha sağlam, katma değeri daha yüksek, kırılganlığa sebep olmayacak makul bir cari açıkla yüzde 6 -7 oranında ekonomik büyümesini sürdürebilmesi dünyanın karşı karşıya bulunduğu riskli bir süreçte önemli bir başarı olacaktır.