Türkiye Cumhuriyetinin 26. Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker BAŞBUĞ hakkında, internet andıcı davasına bakmakta olan özel yetkili İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, birtakım dosya sanıklarının savunmalarında ve belgelerde adı geçmesi nedeniyle, 30.12.2011 günlü duruşmada aldığı karar doğrultusunda İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunmuştur.
Türkiye Cumhuriyetinin 26. Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker BAŞBUĞ hakkında, internet andıcı davasına bakmakta olan özel yetkili İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, birtakım dosya sanıklarının savunmalarında ve belgelerde adı geçmesi nedeniyle, 30.12.2011 günlü duruşmada aldığı karar doğrultusunda İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunmuştur.
Yapılan suç duyurusu üzerine başlatılan soruşturma kapsamında, İlker BAŞBUĞ, şüpheli sıfatıyla ifade vermiş, nöbetçi İstanbul 12. Ağır Ceza mahkemesince, ”örgüt yöneticiliği, cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs suçlaması ve iddiasıyla” tutuklanarak Silivri Cezaevine konulmuştur. İlker Başbuğ’un yürümekte olan bir davaya dahil edilmesi, bu konuda ek soruşturma açılması, şüpheli sıfatıyla sorgulanması ve neticede soruşturmanın tutuklu olarak yürütülmesi yönünde karar alınması ve bu soruşturmanın da özel yetkili savcılık ve Mahkemede yani Adli Yargı kolunda yapılması, medyada ve bütün kumu oyunda günlerdir uzun uzadıya tartışılmaktadır.
Tartışmanın da odak noktasını, emekli Genelkurmay Başkanı'nın Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesinde mi? yoksa Adli Yargıda özel yetkili Ağır Ceza Mahkemesinde mi? yargılansın hususu oluşturmaktadır. Meselinin asıl tartışılan yönü burada düğümlenmektedir. Yüce Divanda yargılanmalıdır hususunu savunanların dayanak noktası Anayasanın 148.maddesindeki, 12 Eylül 2010 tarih ve 5982/18 m. sayılı yasa değişikliği ile getirilen ek madde oluşturmaktadır. Bu maddenin özel madde olduğu savunmaktadırlar. Adli Yargı Özel yetkili Mahkemede yargılanmalı diyenler ise tezlerini yine 12 Eylül 2010 tarih ve 5982/15 m. Sayılı yasa ile getirilen ek maddeye dayandırmaktadırlar.
Bir defa Anayasanın her iki maddesi de genel maddedir. Bu iki madde arasında genel- özel madde ayrımı yapmak doğru değildir. Anayasanın 148. maddesinde 12 Eylül halkoylaması ile yapılan değişiklik ve getirilen ek madde ile Genelkurmay Başkanlarının Yüce Divanda yani Anayasa Mahkemesinde yargılanma yolu açılmıştır. Ancak bu hak “görevleriyle ilgili suçlardan dolayı “denilerek sınırlandırılmıştır. Genelkurmay Başkanlarının işlemiş olduğu her suçtan dolayı Yüce divanda yargılanma yolu açılmamıştır.
Öte yandan yine Anayasanın 145. maddesine yine 12 Eylül halkoylaması ile yapılan değişiklik ve getirilen ek madde ile, ”Devletin güvenliğine,Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlara ait davalar her halde adliye Mahkemelerinde görülür” hükmü getirilmiştir.
Bu iki madde birlikte değerlendirildiğinde,iddia edilen suçlamaların görevle ilgili suçlamalar olmadığı, hele hele 145.maddeye eklenen “devletin güvenliğine, anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlara ait davalar her halde Adliye mahkemelerinde görülür” hükmü karşısında, Başbuğ’un yargılanma yerinin Adli Yargı Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemesi olduğu açıktır ve şüphe götürmez. Başbuğ ‘un yargılanması özel yetkili Mahkemede yapılmalıdır. Kaldı ki; Adli Yargı özel yetkili Mahkemenin temyiz Mahkemesi olan Yargıtay’ın Başsavcısı Yüce Divan olan Anayasa Mahkemesinin de savcısıdır.Yüce divanda Yargıtay Başsavcısı savcılık görevi yapmaktadır ve her iki Mahkemede de uygulanacak kanunlar aynı kanunlardır. Aslında burada tartışılması gereken asıl önemli konu, bir ceza yargılaması yapan Yüce Divan görevinin, Anayasa Mahkemesinde değil de asıl ceza ihtisas mahkemesi olan Yargıtay Ceza Genel Kurulu yada buna benzer Yargıtay’da oluşturulacak bir ceza ihtisas kurulunda olmasıdır. Teknik hukuk ve ceza hukuku tekniği bakımından da olması gereken budur.
Başbuğ’un soruşturmasının tutuklu yürütülmesi hususu ise, Türkiye’de tutuklama tedbirinin uygulanmasındaki genel durum içerisinde tartışılmalı ve değerlendirilmelidir. Ceza Muhakemesi Hukukunda tutuklama bir tedbirdir ve istisnai bir durumdur. Asıl olan soruşturma ve kovuşturmanın tutuksuz yürütülmesidir. Bu konuda CMK.100 m. geniş ve farklı yorumlanmakta ve uygulanmaktadır. Bu konuda yine CMK:’nın Adli Kontrolle ilgili 109 maddesi mevcuttur.Bu madde işletilmelidir. Masumiyet karinesi esastır ve her zaman göz önünde bulundurulmalıdır.
Tutuklama tedbiri şüphelinin kaçması,saklanması ve delil karartma durumunda başvurulacak bir yol olmalıdır. Tutuklama hiçbir zaman cezaya ve bunun infazına dönüşmemelidir. Tutuklama Ceza Muhakemesi Hukukunda çok ağır bir tedbirdir. Çok dikkatli, yerinde, şartlar tam olarak oluştuğunda ve hukuka uygun olarak uygulanmalıdır.
Basında ve kamu oyunda yapılan bütün bu tartışmalar usule ilişkin tartışmalar olup,tutuklamaya ve yargılama yapacak Mahkemeye yani göreve ilişkin tartışmalardır. Başbuğ’un iddia edilen suçu işleyip işlemediğine ve suçlu olup olmadığına ilişkin esastan kararı,yapılacak yargılama ve kovuşturma sonucunda davaya bakan Mahkeme verecektir.
Av.Mustafa Akot/İSTANBUL
mustafaakot@mynet.com



























