YAŞAM DEDİĞİM II / Leman KUZU

Artık yazı yazmak da zorlaştı. Önce, okuyan yok… Okuduğunu anlayan çok az. Anladığını da aklında tutan, tutabilen ve uygulayan da nadiren.

Artık yazı yazmak da zorlaştı. Önce, okuyan yok… Okuduğunu anlayan çok az. Anladığını da aklında tutan, tutabilen ve uygulayan da nadiren. O kadar inanılmaz şeyler yaşıyoruz ki, şaşırma refleksimizi de kaybettik. Raylardaki bütün makaslar değişti, son sürat dosdoğru gidiyoruz... Bakalım nereye kadar!
Büyük çoğunluk şöyle diyor: Hata da yaparım, doğru da! Kimsenin hayatı beni ilgilendirmez, benimki de kimseyi. Hata insanlar içindir, insan hata yapmadan doğruyu bulamaz. Bu yüzden mutluluk rolündeyim. Kendimi, duygularımı, inançlarımı, üzüntülerimi, sevinçlerimi, hatalarımı, gelmişimi, geçmişimi seviyorum!
Sana sevme diyen yok ki, birazda doğallığı dene! Kendin olmayı başar. Hani etrafına başkalarını almadan, yani kalabalıklar oluşturmadan,sadece kendini yaşa! ( Ne eşin, ne kardeşin, ne dayın, ne teyzen, ne arkadaşın vs.) 
 Yani tek başına da etrafta farkedilebiliyor musun? Bir dene bakalım!
 
 Yakınlarının artılarıyla kendine pay almadan, sadece kendi artıların sana yetiyor mu, bir de bunu yaşa bakalım! Ama kendini kandırma, yetmiyorsa daha fazla mücadele etmelisin, daha fazla emek sarf etmelisin... Kısaca, başkasının emeği üzerinden geçinmemelisin! Başkaları seni popüler yapmamalı. Farz et, günün birinde onlar yok, o zaman düşeceğin durumu düşünebiliyor musun? 
 Şimdi ne demek istediğimi anlıyor musun? Bir kendin! Bir de yaradan! Elbette kalabalıklar, mutluluklarda ve üzüntülerde kederi-sevinci bölerler ancak, hayatta ki başarı ve dik duruş sadece ve sadece kendin olmakla ilintilidir. Öyle süslü-püslü bezemeyle de bunlar olmaz. Arkadaşlar, "akıldan" bahsediyorum!
 
 Yaşamda en büyük sermaye insan aklıdır. Akıl sayesinde herşeyin sahibi olabilirsiniz. Sadece gayret göstermek, dürüst olmak ve gerçekleri görerek yaşam kalitenizi artırabilirsiniz. Akılsızlığın hüküm sürdüğü her yer hüsrandır.
 
 Ne yaparsan yap, herşey yok olmaya mahkumdur. Yahu bunlar okumakla da alakalı değil, insanın doğuştan gelen bir vizyonu olmalı. Maalesef, vizyon sonradan kazanılmıyor, doğuştan gelen karakter yapısıyla alakalıdır. Kimisi aslan misali, kimisi aslan minyatürü vs... Tabii okumak da prestijdir insana. 
 
 Ancak, burda önemli bir nokta var; okuduğumuzu anlamak, anladığımızı da hayatımıza uygulamak işin aydınlık yoludur! İşte bu noktada okuyanı taktir ederim. Yoksa okumuş ama dünya'dan bihaber olmasına rağmen, süslü-püslü cümleler, başkalarının taklidi, melek rolü (ama aslında bir iblis) bende varım diye bas-bas bağıran, kendisini güneş zanneden, gecesi-gündüzü sanal olan, (yahu hiç mi işiniz-gücünüz yok Allah aşkına) boş vakitlerinizde sanaldan ziyade, biraz kitap okuyun, biraz maneviyata yönelin, bir yetimin başını okşayın, darda kalan bir insana imkanlarınız dahilinde bir el atın! Pes doğrusu! Aaa sanalda, bir huri melek misaliyiz, herşeyin doğrusunu biliyoruz, başkalarını buz diye nitelendiriyoruz, kendimiz güneşiz ya :) hele bana bak; buz, senin benden haberin yok, hele ben güneş olup doğayım bak seni nasıl yok edeceğim der gibi.
 Komik ve bir o kadar da içler acısı! Hey güneş, aman doğma yoksa halim neçe  olur. Sen melek rolüne devam et, gökten süzülen bir melek misali... Allah'ım sen raydan çıkmış insanlara akıl-fikir ihsan eyle.Yahu mazin belli, senin altın üstün güneş olsa ne yazar. Sen kendini avutmaya devam et, sanal alemin ortak malı!
 
Demek istediğim, bu sanal alem bizi bize yabancılaştırdı. Kendimiz bile kendimizi tanıyamaz olduk, melek miyiz, artist miyiz, ses sanatçısı mıyız, politikacı mıyız, yoksa herşeyi bilen ama aslında herşeyden bihaber ukala mıyız, arayışta mıyız belli değil. Tek bildiğimiz, mazideki ıvır-zıvır birkaç şeyi temcit pilavı yapıp, kendimizi güneş sanarak sanaldakilere ikram etmek! Bu kadar da olmaz arkadaşlar, desem ki; gidin bir Çocuk Esirgeme Yurdunu ziyaret edin, bir Huzurevine gidin, bir yetimin başını okşayın, eminim çoğunuz yapmazsınız. Çünkü onlar güneşin, buzun derdinde değiller, sizin güneş ya da buz olmanız onları etkilemez, onlar sadece sizin şefkatinize ihtiyaç duyarlar. Ama, bilemem sizin derdiniz insanlara güneş olduğunuzu kanıtlamaksa bu yerler sizi sıkar. Lütfen beni anlayın, biraz kendimize gelelim, özümüze dönelim. Tabii, bu söylediklerim herkes için geçerli değil, kalbi ciddi manada ayna gibi olan insanlarıda sevgiyle selamlıyorum!

Dünya sizin avucunuzda olmalı, siz dünyanın avcunda değil, hey dünya nereye!
                                            STOP, STOP!!!
Hepimiz biliyoruz ki, insanlar fanidir ama eserleri baki kalır. Şair gider şiiri kalır, ressam gider resmi kalır, mimar gider yapısı kalır, bestekar susmuş besteler kulakta vs...Peki, siz hayatta ne bırakmak istersiniz, sadece adınızı mı yoksa insanlık adına yapacaklarınızı mı? Benim adımı, şanımı-şöhretimi kim ne yapsın, insanlığa katkılarımla anılmak isterim ve bu yüzden gidilecek yolun henüz başındayım. 

İnsanlar gülüşümü de savaşımı da bilsinler, yazdıklarım okunsun isterim ama ne anlatmak istediğim yürekten çözülsün; bakınız kısaca anlatmak istediğim: 

Sanalda olduğunuz kadar, gerçekte de varolun...
Partiye gittiğiniz kadar evinize de gidin…
Kahveye, meyhaneye takıldığınız kadar çocuğunuzla da takılın…
Arkadaşlarla kaynattığınız kadar kitap sayfalarında da kaybolun…
Yalakalık ettiğiniz kadar tavizsiz olmayı da özleyin…
Eğilip büküldüğünüz kadar dik durmaya da çabalayın…
 Cici rollere girdiğiniz kadar, doğallığa da yönelin...
 Sahi ne zaman kendimizi bulacağız...? 
Ama ben dedikten sonra uygulamanın da pek bir anlamı yok sanırım. Dedim ya, sonu belli olmayan bir yoldur hayat. Önüne ne zaman, neyin çıkacağını bilemezsin! Dünya'da yaşananları göz ardı edebilecek kadar duyarsız, ülkemizin içinde bulunduğu durumu aklımdan silip atacak kadar ahlaksız, ölen çocuklarımızın yasını tutamayacak kadar kalbiyle irtibatını koparmış bir insan hiç olamadım. Belki de bu yüzden hep üzüldüm ama olsun vicdanım mutlu. Hadi bakalım, jeopolitik, kozmopolitik, sosyopolitik martavalları da başkalarına bırakalım bir süreliğine… Biraz koca adam pozlarından, huri melek rollerinden vazgeçelim de kendimize dönelim hiç olmazsa bir süreliğine... Geç olsun, güç olsun ama sonu temiz olsun. Hayat dağ taşımaya benzer çoğu zaman, dağ başını karlar kaplar, ara-sıra da tufan olur, canını sıkar, daraltır ama bunaltmaz. Yeter ki, aklın başında olsun, kalbin geniş olsun. Yaşanmamışlıklar biriktirmeyin, ne yaşanması gerekiyorsa o an imkanlarınız dahilinde yaşayın ve paylaşın...Yaşamda herşeyin en iyisini yapmak için çaba gösterin, olmuyorsa da yakaladığınız neyse onunla mutlu olmaya bakın.
Başkalarının kredisini kullanmadan, sadece kendi kredinizle bunu başarabilirsiniz. Yoksa, başka kredilerin geri ödemesi faizle haberiniz olsun!.. Yahu, tüketici bir toplum olmuşuz gidiyoruz, yemeklerimiz fast food, ilişkilerimiz fast food, sevgilerimiz fast food, insanlığa bakışımız fast the virtual world ve bu yüzden hemen yokoluveriyoruz… Tahammülümüz kalmamış hiç bir şeye… Ama yine de yaşadığım kadarıyla, yaşama bakış açımla ve onunda ötesinde kendimi kabul edişimle; VARIM. Kalabalıklar içinde onun-bunun desteği ve başarısı değil, yalnızken yaptıklarınızdır başarı, taktir ve yaşam dediğim.  

.............................Ve bunun için yaşanılan herşeye ve yaşatan herkese teşekkür ederim!

  Unutmayın;

  
İnsan beklentisi kadar mutludur.
Formül: Sıfır beklenti, sonsuz mutluluk.
  
Robin Sharma

Leman KUZU©
İstanbul,03 Şubat 2012