Yalnızlığın en kötüsü seni anlamayanların arasında kalmaktır/ Hz.Mevlana
Yalnızlığın en kötüsü seni anlamayanların arasında kalmaktır/ Hz.Mevlana
Küçücük dünya da büyük düşünen, yaratıcı ve vizyon sahibi insanlar, büyük acılar ve büyük yalnızlıklar yaşamak zorundadırlar. Buna adınız gibi yürekten inanın lütfen.
Lütfen sanal değil gerçek olun, gerçek düşünün...Sen ne kadar ince düşünürsen, ne kadar hayatı anlayarak yaşarsan, ne kadar at gözlüğünü çıkarırsan acıların ve yalnızlıkların da bir o kadar oluyor... Maalesef, bunun önüne de kimse geçemiyor... Sanırım, yaşamı ıskalayarak yaşamak ve hüznün gölgeye vurduğu yer, bu olmalı.
Yalnızlık bana göre çoğu zaman iyidir...Hey orda mısınız? Sesinizi duyar gibiyim demiştim, sesinizi duydum sağolun, kuru ve rahatsız edici ses duymaktansa yalnız kalmayı tercih ederim... (bu cümlede birşey aramayalım, lafın gelişi diyorum hani...) İnanın, insanın kendisini dinlemesi kadar güzel bir duygu yoktur.
İnsanlar bazen hayatı renklendirmek için kalabalığın içine atarlar kendilerini ve sonrasında o kalabalıktan sıyrılıp kurtulmak için de dua ederler...Nedeni çok basit; ya anlaşılmadıkları bir kalabalıkta nefessiz kalmışlardır, ya da zarar görmüşlerdir.
Tabii, bu bir tercih meselesidir... Kısaca, beni anlayan bir insanı, anlamayan bin insana değişmem. Eğer siz doğru rotadaysanız, büyük kalabalıkların içinde kendinizi yalnız hissediyorsanız, bu anlaşılmadığınızın göstergesidir...Bakınız, yalnızlık türü kişiye göre değişiklik gösteren ve kişiye göre anlam kazanan bir içsel duygudur... Bazen insanı mutlu eden, bazen de çekilmez bir hal alan yalnızlık zordur... Bazen kalabalık bir arkadaş grubu içinde, bazen yaşadığınız aynı ev ve aynı bahçe içersinde bile kendinizi yalnız hissedebilirsiniz...Yalnızlıktan kurtulmak için can'a ihtiyaç vardır.
Demek istediğim, yalnızlığın giderilmesi yürekli, samimi ve çıkarsız dostluklarla olur. Eğer bunlarda yoksa bir kuş, bir köpek, bir kedi yalnızlığınızı giderebilir... Ya da ne bileyim kimsesiz bir çocuğu sevin, kimsesiz bir yaşlıyı ziyaret edin...Mutlu olun!
Dedim ya, rahatsız edici kalabalıktansa, yalnız kalmayı tercih ederim...Bu arada facebook, twitter vb...sosyal paylaşım sitelerinin kuru, yavan ve binlere tavan yapmış kalabalıklarıyla kendimizi kandırmayalım, sanalda değil, gerçekte varolalım.
Karşılaştığımız bir başka yalnızlık türüyse, kendimizi insanlardan soyutlayarak seçtiğimiz yalnızlık türü -ki bana göre bunun altında yatan bazı nedenler var;
-Kişinin kendine olan güven eksikliği
-Karşı taraftan gelebilecek zarar endişesi (kuşku hali)
-Kompleks ve kendini saklama
-Hayata dair negatif düşünce ve tebessümsüz bakmak
-Psikolojik bazı nedenler vs...
Bu özelliği taşıyan insanlar, bana göre ya tedavi olmalılar, olmuyorlarsa oldukları yerde kalmalıdırlar... Çünkü onların kalabalığındansa, yalnızlık yeğdir.
Biliyor musunuz, insanın kendisini nasıl hissettiği de çok önemlidir.. Bana sorarsanız, benden yalnızı yok, ama içimde hissettiğim asıl duygu, ben bir ordu gibi kalabalığım... Kendimi bir ORDU gibi görüyorum... İşte, işin düğüm noktası burda çözülüyor...
Bir kitap, bir tiyatro oyunu, sevdiğiniz bir şarkı, bir kuş cıvıltısı, yeşeren bir ağaç ve bir deniz'in seyri yalnızlığın giderilmesi ve kendinizi iyi hissetmenizin anahtarı olabilir... Şunu unutmayın, kendinizi nasıl hissediyorsanız yalnızlığınız ve kalabalığınız orda başlıyor... Ara-sıra dağ başını karlar kaplasa da, kar yağışından sonra gelen güneşi tebessümle anımsayın... İyi düşünün, iyi yaşayın...
Biliyorsunuz, artık bu sıcakta ne kitap okunur, ne de makale yazılır...Kısa bir süre için izninize ihtiyacım var, en kısa sürede yepyeni makalelerimle yine sizlerle olacağım... Evet, hayata dair çok sevdiğim kısa bir hikaye ile, şimdilik mutlu tatiller diliyorum hepinize...
Hintli yaşlı bir usta, çırağının her şeyden sürekli şikayet etmesinden bıkmıştı. Bir gün çırağını tuz almaya gönderdi. Yaşamındaki her şeyden mutsuz olan çırak döndüğünde, yaşlı usta ona, bir avuç tuzu, bir bardak suya atıp içmesini söyledi. Çırak, yaşlı adamın söylediğini yaptı ama içer içmez ağzındakileri tükürmeye başladı.
... “Tadı nasıl?” diye soran yaşlı adama öfkeyle “A...cı” diye yanıt verdi. Usta gülümseyerek çırağını kolundan tuttu ve dışarı çıkardı. Sessizce az ilerideki gölün kıyısına götürdü ve çırağına bu kez de bir avuç tuzu göle atıp, gölden su içmesini söyledi. Söyleneni yapan çırak, ağzının kenarlarından akan suyu koluyla silerken aynı soruyu sordu: “Tadı nasıl?”
“Ferahlatıcı” diye yanıt verdi genç çırak.
“Tuzun tadını aldın mı?” diye soran yaşlı adamı, “Hayır” diye yanıtladı çırağı.
Bunun üzerine yaşlı adam, suyun yanına diz çökmüş olan çırağının yanına oturdu ve şöyle dedi: “Yaşamdaki acılar tuz gibidir, ne azdır, ne de çok. Acının miktarı hep aynıdır. Ancak bu acının acılığı, neyin içine konulduğuna bağlıdır. Acın olduğunda yapman gereken tek şey, acı veren şeyle ilgili duygularını genişletmektir. Onun için sen de artık bardak olmayı bırak,
göl olmaya çalış.”
Leman KUZU©
İstanbul, 13 Haziran 2012
kuzuleman@yahoo.com