DOSTLUĞUMUZA GÜVENİN

Fransa’nın Ankara Büyükelçisi Paul Poudade, son zamanlarda Türkiye ve Fransa arasında yaşanan gerilimlerin konjonktürel olduğunu belirterek, üzerinde fazla durulmaması gerektiğini söyledi. Türkiye’nin AB üyelik sürecinin zorlu bir maraton olduğunu anımsa

Fransa’nın Ankara Büyükelçisi Paul Poudade, son zamanlarda Türkiye ve Fransa arasında yaşanan gerilimlerin konjonktürel olduğunu belirterek, üzerinde fazla durulmaması gerektiğini söyledi. Türkiye’nin AB üyelik sürecinin zorlu bir maraton olduğunu anımsatan Büyükelçi Poudade, “Ancak Türkiye’nin Avrupa yolunda kararlılıkla ilerleyeceğine her isteyenle bahse girebilirim” dedi. Türkiye’nin Avrupa’yı uluslararası arenada daha güçlü, daha parlak kılabileceğini savunan Paul Poudade, “Türkiye’nin yenilikçilik ve bireysel dinamizm gibi değerleri, yarının Avrupa’sına faydalı olacak” şeklinde konuştu. Sayın Büyükelçi, görüşme talebimizi kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederiz. Fransa ile Türkiye arasında geçmişi Osmanlı’ya dayanan güçlü bir ilişki var. Bu ilişki son zamanlarda siyaset alanında yaşanan sorunlar nedeniyle biraz zedelenmiş görünüyor. Fransa ile Türkiye arasındaki ekonomik, sosyal ve kültürel ilişkiler sorunsuz olarak ilerlerken siyasi arenada yaşanan krizleri neye bağlıyorsunuz? - Türkiye ile Fransa arasındaki ilişkilerin uzun bir geçmişe dayandığını vurgulamakta haklısınız. Zira, ülkelerimizi birleştiren bağların yoğunluğu yalnızca bu ölçüye göre değerlendiriliyor. İstanbul’daki Fransız Sarayı’nı ziyaret edenlere, sık sık, bu binanın Fransa’nın yabancı bir ülkedeki ilk diplomatik misyonu olduğunu ve Beyoğlu’ndaki bu muhteşem arsayı 16. yüzyılın sonlarında satın aldığımızı söylüyorum. Saray’da, üst katlardan Haliç ve Sarayburnu manzarasının resmedildiği, 18. yüzyıla ait bir gravür bulunuyor. Biliyor musunuz, bu manzara hala değişmedi. Fransa ve Türkiye arasında yaşanan son siyasi dalgalanmalar konjonktüreldir ve üzerinde fazla durulmaması gerekir. Sayın Tüzmen’in, yakın bir zaman önce Fransa Dış Ticaret Bakanı Sayın Christine Lagarde’ın Türkiye’ye gerçekleştirdiği ziyaret esnasında söylediği de buydu. En son sayınızda, Sayın Demirel’in bu konudaki görüşleri de beni çok etkiledi. Fransa ile Türkiye arasındaki ekonomik, kültürel ve siyasi ilişkiler ile ilgili görüşlerinizi öğrenebilir miyiz? - Biraz önce bahsettiğim gibi, tüm alanlarda ve tüm tarihi dönemlerde çok güçlü ilişkilerimiz oldu. Kültürel alanda, benzersiz yoğunlukta bağlarımız var. Mesela, Türkiye ile yürütülen kültürel işbirliğinin Fransa’nın tüm diplomatik ağı içinde en yüksek bütçelerden birine sahip olduğu yeterince biliniyor mu? Bu yıl, “Fransız Baharı” olarak adlandırdığımız bir Fransız kültür sezonu düzenleyerek bu bağlara özel bir ivme kazandırdık. Türkiye’nin tüm büyük şehirlerinde, Türk ortaklarla, çok büyük çapta kültürel etkinlikler düzenledik. Aynı zamanda, Zingaro atlı tiyatrosunun ya da “Arts Florissants”un Türkiye’ye getirilmesi gibi ilklere beraberce imza attığımız İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı’nın mükemmel ekibi ile elele çalıştık. Anadolu şehirleri de gözardı edilmedi: bu şehirlerde Fransız filmleri festivali düzenledik. Bütün bu etkinliklerin dışında, Sabancı Müzesi tarafından düzenlenen olağanüstü Picasso sergisinden de büyük bir mutluluk duyuyoruz. Ekonomik alanda, Dış Ticaret Bakanımız Sayın Christine Lagarde’ın Türkiye’ye gerçekleştirdiği ziyaret, ilişkilerimizin mükemmelliğini vurguladı. Hatırlatmak isterim ki Fransa, hem Türkiye’ye mal veren hem de Türkiye’den mal alan ülkeler arasında 5. sırada yer alıyor. Ticaret hacmimiz, geçtiğimiz yıl 10 milyar dolara ulaştı ve gelecek üç dört yıl içinde, Türk tarafı ile birlikte bu hacmi 15 milyar dolara çıkartmayı arzu ediyoruz. Siyasi alana gelecek olursak, kuşkusuz burada farklılıklar ve ayrılıklar söz konusu fakat her iki tarafta da kendini açıklama ve siyasi diyalogu besleme arzusu bulunduğunu söyleyebilirim. Diğer yandan, Türkiye’nin tutumundan büyük memnuniyet duyduğumuz İran krizinden başlamak üzere, tüm uluslararası hususlarda büyük bir birliktelik içinde olduğumuzun altını çizmem gerekir. Cumhurbaşkanı Chirac’ın Türkiye’nin AB üyeliğine olumlu yaklaştığını biliyoruz. Ancak buna rağmen bir referanduma gidileceği konuşuluyor? Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? - Evet, doğrudur, Fransız halkının, Türkiye’nin tam üyeliği ile ilgili bir referandumla fikrini beyan etmesine karar verdik. Bu, Türk yetkililer tarafından da gayet iyi bir şekilde anlaşılan bir gerekliliktir. Onlar da, Türk halkının, Türkiye’nin Avrupa Birliğine üyeliği konusundaki müzakere süreci sonunda söz söylemesi fikrine karşı çıkmıyorlar. Avrupa, kamuoylarının görüşleri gözönüne alınmadan oluşturulamaz. Fransız hükümeti, Avrupa’nın inşası esnasındaki her büyük aşamada, referandum yoluyla kamuoyuna daima danışmıştır. 1973 yılında, Birleşik Krallık, İrlanda ve Danimarka’nın üyeliklerinin söz konusu olduğu ilk büyük genişleme esnasında, bir referandum düzenlenmişti. Avrupa projesi, 1973 yılındaki gibi, Türkiye’nin üyeliği ile boyut değiştirecektir ve dolayısıyla, Fransız halkına bir kere daha danışılması normaldir. Günlük anketleri temel alarak bu referandumun başarısızlığına bugünden bahse girenlere, hiç bir şeyin önceden bilinemeyeceğini ve bunun bir alınyazgısı olmadığını söylemek istiyorum. Zaten, geçtiğimiz Ekim ayında Cumhurbaşkanı Sayın Chirac bu konuda çok net bir cevap vermişti: “Fransızların onbeş yıl sonra ne isteyeceklerini söylemelerini sağlayan nedir? Fransızların iradesi ile ilgili olarak konuşmaya ne adına kendilerinde hak görüyorlar?” Ermeni meselesi Türkiye ile Fransa arasındaki ilişkiyi gerilime sürükleyen başlıca neden olarak görünüyor. Sizin bu konuya yaklaşımınız nedir? İki ülkenin bu problemin aşılması için ne gibi çabalar göstermesi gerekiyor? - Herkese apaçık bir şey söylemek istiyorum. Bugün, tüm medyada kullanılan bir deyim olduğundan herkesin kabul ettiği bir “Ermeni meselesi” söz konusu. Buna bir çözüm getirilmesi gerekiyor. Sonunda, tarafların belleklerinin anlaşması ve Türkiye ile Ermenistan arasında bir barışın tesis edilmesi için gerçek bir çalışma başlatılması gerekiyor. Bir kaç yıldır, bu hedefe ulaşılabileceğini ümit etmemizi sağlayan olumlu ilk işaretleri alıyoruz. Fransız parlamentosunda önerilen Ermeni soykırımının reddine para ve hapis cezasını öngören yasa tasarısı hakkında ne düşünüyorsunuz? Bu yasa meclisten geçerse Türkiye ile Fransa ilişkileri hangi yöne sürüklenir? - Bu konu üzerinde uzun yorumlar yapılmaması gerektiğini düşünüyorum zira Fransız hükümeti, geçtiğimiz 18 Mayıs tarihinde, Meclisteki tartışmalar esnasında, söz konusu yasa tasarısına karşı olduğunu açıkça gösterdi. Dışişleri Bakanımız, tarihi yazmanın tarihçilere bırakılması gerektiğini hatırlattı ve geçmişin ortaklaşa değerlendirilmesi için Türkiye ile Ermenistan arasındaki diyalog girişimlerini desteklediğini ifade etti. Türkiye’nin AB üyeliği için ne düşünüyorsunuz? Sizce Türkiye AB’ye girmeye hazır mı? - Türkiye, özellikle Avrupa’nın itici gücü sayesinde muhteşem değişimler yaşadı. Bu değişimlerin, özellikle 3 Ekim 2005 tarihinde açılan müzakere sürecinin de etkisiyle, önümüzdeki on-onbeş yıl içinde yaşayacaklarımızın yanında az bile kalacağını düşünüyorum. Bu süreç uzun ve zor olacaktır. Türkiye devamlı olarak dikkatli şekilde incelenecektir ve Türk kanunlarıyla AB müktesebatının uyumu konusunda yapılacak çok büyük bir çalışma gerçekleştirilecektir. Belki sembolik konularda bazı krizler, hatta belki geriye gidişler veya beklenmedik sıçrayışlar da yaşanabilecektir. Tarım ve çevre gibi sektörlerde, Türkiye’den özellikle zorlu reformlar beklenecektir. Fakat ben şahsen Avrupa yolunda kararlılıkla gidileceğine bahse girerim. Türkiye’nin AB’ye üyeliğine AB’nin sınırlarının Irak ve İran’a dayanması, Türkiye ekonomisindeki sorunlar, nüfus yoğunluğu, kültürel ve dini farklılıklar gibi sebeplerle karşı çıkanlar var. Ancak AB’ye tam üye bir Türkiye’nin diğer Müslüman ülkelere örnek olabileceği, yatırımlar için elverişli bir pazar sunması, Türkiye’nin üyeliği ile birlikte daha çeşitli ve demokratik bir AB’ye ulaşılabileceği gibi sebeplerle destekleyen görüşler de bulunuyor. Siz kendinizi hangi tarafta konumluyorsunuz? Türkiye’nin AB’ye girmesi olumlu ve olumsuz ne gibi gelişmeler sağlar? - Ben olumlu ve gerçekçi düşünen taraftayım: Türkiye’nin Avrupa’ya girişi Avrupa Birliğinin menfaatine olacaktır. Şahsen, Türkiye’nin Avrupa’yı uluslararası arenada daha güçlü, daha parlak kılabileceğine ve yenilikçilik ve bireysel dinamizm gibi değerlerinin, yarının Avrupa’sına faydalı olacağına inanıyorum. Ne var ki, genişlemeyi, jeostratejik bir proje ya da Avrupa Birliği dış politikasının yerini alabilecek bir unsur olarak görmemek gerekiyor. Avrupa Birliği, aynı zamanda, ortak bir kader yönündeki değerleri ve iradeyi temel alan bir siyasi projedir. Türkiye, müzakereler esnasında bu değerler topluluğuna katılımının güvencesini vermeli ve onun daha da zenginleşmesine katkıda bulunma iradesini ortaya koymalıdır. Bu esas unsurdur ve Fransa, Avrupa Birliğinin kurucu ülkelerinden biri olarak siyasi entegrasyonun derinleştirilmesinin gerekliliğine çok büyük önem vermektedir. Türkiye’de yaşayan bir Fransız olarak Türkiye hakkında neler söylersiniz? İç politikada ve gündelik hayatta yaşanan sorunlar, mesela türban meselesi, Güneydoğu sorunu, işsizlik, kadın-erkek eşitliği gibi konularda gözlemleriniz ve önerileriniz neler? - Size bir itirafta bulunacağım: Türk siyasi gündemi öylesine yoğun ve çalkantılı ki, hiç sıkılmıyorsunuz. Ele aldığınız sorunların doğurduğu yoğun tartışmalar, Türk demokrasisinin çok büyük bir canlılıkta olduğunun işareti. Yine de, bazen, dışardan bir izleyici olarak, bu sorunların basın tarafından “dramatize” edildiklerini ve gerçekte mevcut olmayan bir krizin yaşandığına çok kolay inanıldığını hissediyorsunuz. Sizce Türkiye dünyada yeterince tanınıyor mu? Yoksa siyasette ve diğer ilişkilerde önyargı mı hakim? - Şunu kabul etmek gerekiyor: Türkler Fransa’yı, Fransızların Türkiye’yi tanıdığından çok daha iyi tanıyorlar. Türk dostlarım, bazen Fransa’da Türkiye’nin üyeliği konusunda yapılan tartışmadan üzüntü duyduklarını ifade ediyorlar. Fransa’nın bu konuda çok önyargılı davrandığını düşünüyorlar. Bu bir açıdan doğru. Fakat, şuna inanmak istiyorum ve çoğu yerde de tekrar ediyorum ki, her kötülükten bir iyilik doğar: bu tartışma, Fransa’da Türkiye ile ilgili olarak büyük bir merak yarattı. Bunu görmek için Fransa’daki kitapçılara gitmek yeterli: Türkiye üzerine yazılmış olan kitaplar çok revaçta ve bir çoğu tartışmanın iyi bir yöne doğru gitmesine katkıda bulunuyorlar. Türkiye’ye seyahat eden Fransızların sayısı gitgide artıyor (2005 yılında Fransız turist sayısında yüzde 30’luk bir artış oldu) ve biraraya geldiğim kişilerin, Türkiye’den daima daha tarafsız ve daha olumlu görüşlerle ayrıldıklarını gözlemliyorum. Türkiye, başlatılmış olan bu süreç boyunca, etkilemeye ve ikna etmeye devam etmeli. Bunun için kaçırılmaması gereken bir ilk randevu var zira bu müthiş bir platform olacak, o da Fransa’da 2009 yılında düzenlenecek olan bir Türk kültür sezonu. Bildiğiniz gibi Türkiye bir sezon boyunca Fransa’nın davetlisi olacak ve kendini olduğu gibi göstermeye gayret edecek: enerji ve yaratıcılık dolu ve tüm sanatlara tutkun bir ülke olduğunu. Türkiye’ye gelmeden önceki Türkiye’ye ilişkin görüşlerinizle şu an arasında bir farklılık var mı? - Türkiye’ye Büyükelçi olarak gelmeden önce bu ülkeyi herkes gibi biraz tanıyordum. Fransa’nın, genç Türk Cumhuriyeti ile diplomatik bağlar kuran ilk Avrupa ülkesi olmasını sağlayan Atatürk-Bouillon anlaşmalarının imzalanmasının 75. yıldönümü vesilesiyle, 90’lı yıllarda, Dışişleri Bakanının bu ülkeye yaptığı ziyaretlerde birçok defalar kendisine eşlik etme fırsatı buldum. Burada yaşamak ve burada yaşayanlarla biraraya gelmek çok farklı bir bakış açısına sahip olmanızı sağlıyor. İki yıllık bir süre içinde ülkeyi boydan boya gezdim ve olağanüstü buluşmalar yaşadım. Kalbimin bir köşesinde, halen, Karabük bölgesinde yaşayan emekli öğretmen var. Fransızca öğrenmeye geç yaşında karar vermiş ve bana yazmıştı. Kendisini evinde ziyaret ettim. Hâlâ görüşüyoruz. Boş vakitlerinizi nasıl değerlendiriyorsunuz? Türkiye’de tatillerinizi nerelerde geçiriyorsunuz? - Hafta sonlarında şehirde dolaşmayı seviyorum. Bazen, şehrin nabzını tutmak için Tunalı Hilmi caddesine indiğim zamanlar oluyor. Büyükelçilik binasında da kendimi çok iyi hissediyorum. Bu, tarihini ve orantılarını sevdiğim bir bina. Binayı şehre ve Kavaklıdere semtine daha fazla açmayı arzu ediyorum. Bu belki Eylül ayındaki Ulusal Miras Bayramı vesilesiyle, Fransa’daki tüm devlet binaları kamuya açıldığında mümkün olabilir. Çoğunlukla Ulus semtinde de dolaşıyorum. Bu semt, Ankara başkent olduğundan bu yana şehrin yaşadığı çalkantıları çok iyi anlatıyor. Ayrıca, bu, Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana, Fransa’nın özel bir ilişki geliştirdiği bir semttir. Büyükelçiliğimiz burada yerleşmiştir ve Fransız bayrağı hala Kardeşler sokakta bulunan güzel binada dalgalanmaktadır. Türkiye’de çok dolaştım fakat halen keşfetmem gereken birçok yer var. Hala Bodrum’a gitmediğime inanabiliyor musunuz? Türk mutfağını beğeniyor musunuz ? - Türk mutfağını çok seviyorum. Bir sütlaç için canımı verebilirim. İstanbul ve Ankara arasında, Bolu dağında, İsmail’in yerinde harika sütlaçlar yapıyorlar. İstanbul’a gidiş ve İstanbul’dan dönüşlerimde orada mutlaka mola veriyorum. Türk mutfağı, Akdeniz, Ortadoğu ve yörük gelenekleri gibi birçok büyük geleneğin buluşma noktasında olmasından dolayı olağanüstü bir mutfak. Dolayısıyla, inanılmaz bir çeşitliliğe sahip ve Kayseri mantısı olsun güneydoğu bölgesinin kebapları olsun, bölgesel spesiyaliteleri, gezilerim vesilesiyle her defasında yeniden keşfetmek büyük bir mutluluk. Burada bir yorum yapmak istiyorum: Türk aşçıları, mirasçısı oldukları gelenekleri değiştirmekten çekinmemeliler, onları daha da zenginleştirmeli ve yeniden yaratmalılar. Örneğin bir börekte et ya da peynirden başka birçok farklı malzeme de kullanılabilir. Bunu küçük bir parantez içinde söylüyorum çünkü Türk mutfağının gerçek bir tutkunuyum ve öyle de kalacağım.