~~Türkiye Cumhuriyeti Brüksel Büyükelçiliği himayesinde Büyükelçilik toplantı salonunda gerçekleştirilen "18 Mart Çanakkale Zaferi' yıldönümü anma programında duygulu anlar yaşandı.
~~Türkiye Cumhuriyeti Brüksel Büyükelçiliği himayesinde Büyükelçilik toplantı salonunda gerçekleştirilen “18 Mart Çanakkale Zaferi’ yıldönümü anma programında duygulu anlar yaşandı.
Türkçe ve Türk Kültürü Öğretmeni Zeynep Uludüz’ün sunumunu yaptığı prograö. Şehitlere saygı durusu ve İstiklal marşı’nın okunmasıyla start aldı.
Brüksel Büyükelçisi Hakan Olcay’ın evsahipliğinde gerçekleştirilen anma programına katılanlar arasında, Türkiye’nin NATO Daimi Temsilcisi Büyükelçi Fatih Ceylan, Anvers Başkonsolosu Metin Ergin, Brüksel Başkonsolosu Dilşad Kırbaşlı Karaoğlu, askeri erkândan NATO Türk Askeri Temsil Heyeti Başkanı (TMR) Koramiral Serdar Dülger, Türk Milli Askeri Temsil Heyeti Başkanı (NMR) Tuğgeneral Sezai Öztürk ve diğer Komutanlar, Büyükelçilik ve Daimi Temsilciliklere bağlı Müşavirler ve çalışanlar katıldı.
Türkçe ve Türk Kültürü Öğretmeni Zeynep Uludüz’ün sunumunu yaptığı prograö. Şehitlere saygı durusu İstiklal marşı’nın okunmasıyla start aldı.
İlk konuşmayı Büyükelçi Hakan Olcay yaptı. Olcay pğrotokolu selamlayarak, sözlerine şöyle devam etti.
“Bugün burada vatanı, milleti ve devleti için hayatlarını yitiren tüm şehitlerimizi anmak üzere toplanmış bulunuyoruz.
200 binden fazla şehit verdiğimiz ve ilgili tüm ulusların tarihinde derin izler bırakan Çanakkale Zaferi’nin 102. yıldönümünü idrak etmekteyiz. Bu büyük zafer, Cumhuriyetimizin kurucusu, Ulu Önder Atatürk’ün bağımsızlık ve özgürlük inancını, cesaretini ve askeri dehasını ortaya koymakla kalmamış, Türk milletinin asil ve mücadeleci ruhunu da tüm dünyaya göstermiştir. Çanakkale’de on binlerce Mehmetçiğin canı pahasına verdiği destansı mücadele, Kurtuluş Savaşımızın kazanılmasına ve Cumhuriyetin kurulmasına zemin hazırlamıştır.
Başta Gazi Mustafa Kemal olmak üzere, Çanakkale’de şehit düşen tüm Mehmetçikleri ve bağımsızlık mücadelemizin kadınlı erkekli tüm kahramanlarını bir defa daha saygıyla anıyoruz. Güzel Türkiyemiz, cennet vatanımız maalesef yıllardır terör belasıyla çetin ve kararlı bir mücadele içindedir. PKK terör örgütü başta olmak üzere ülkemizde ve ötesinde faaliyet gösteren hain terör örgütleriyle verdiğimiz mücadelede, bu devletin bekası uğruna on binlerce kahraman şehit düşmüştür.
Son olarak, 15 Temmuz 2016 tarihinde akıl almaz bir insafsızlık ve hainlik örneği olarak yaşanan darbe girişimiyle, Türkiye çetin bir sınavdan daha alnının akıyla çıkmıştır. 15 Temmuz hain darbe girişimi, bizzat Türk milletinin sağduyusu, kararlılığı ve demokrasiye olan inancı sayesinde engellenmiştir. Bu uğurda 248 vatandaşımız şehit olmuş, yaklaşık 2 bin vatandaşımız da yaralanmıştır.
Gerek 30 bini aşkın insanımızı katleden PKK terör örgütüyle mücadelede, gerek devletin tüm kademelerine sızarak Anayasal düzenimizi bozmaya kalkışan FETÖ terör örgütüyle mücadelede şehit düşen kahramanlarımızı rahmet ve saygıyla anıyoruz. Mekânları cennet olsun. 18 Mart Şehitler Günü vesilesiyle, yurtdışında görevli oldukları sırada menfur terör saldırılarına uğrayarak şehit edilen Bakanlığımız mensuplarını ve diğer kamu görevlilerimizi ve aile fertlerini de bu vesileyle anmak isterim.
O şehitlerden biri de, terör örgütü ASALA tarafından 1983 yılında Brüksel’de evinin yakınlarında otomobilinin içindeyken uğradığı silahlı saldırı sonucunda şehit edilen Büyükelçiliğimiz İdari Ataşesi Dursun Aksoy’dur. 3 çocuk babası olan Dursun Aksoy’u katledenler maalesef halen bulunamamıştır. Sözlerime son verirken, Çanakkale’de, Kurtuluş Savaşımızda, Kıbrıs barış harekâtında ve terör örgütleriyle mücadelede şahadet mertebesine ulaşanları bir defa daha rahmet, minnet ve şükranla anıyorum.
Ruhları şad olsun “ dedi.
Daha sonra Büyükelçilik Askeri Ataşesi Albay Ahmet Aşık’ın Çanakkale’de verilen destansı mücadelesini sinevizyon eşliğinde yaparak İstiklal Marşı’ndan dörtlükler okuyarak sözlerine başladı.
Albay Ahmet Aşık, “Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor, Bir hilâl uğruna, yâ rab, ne güneşler batıyor! Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker! Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.”
Bugün, şehitlerimizin mübarek kanlarıyla yazılmış, Türk harp tarihinde müstesna bir yeri olan Çanakkale Deniz Zaferi’nin 102’nci yıl dönümünde; tarihin her devresinde bağımsız olarak var olmamızı sağlayan, bu vatan uğruna, bu bayrak uğruna düşünmeden kanlarını akıtan, aziz şehitlerimizi saygıyla anmak üzere toplanmış bulunuyoruz.
Kurtuluş mücadelemizin ilk mesalesini tutuşturan Çanakkale savaşı bizim onur zaferimiz olmuştur. Alman Amiral Souchon komutasındaki Osmanlı donanmasının 29 Ekim 1914’te Karadeniz’deki Rus limanlarını bombalaması sonrası, 3 Kasım 1914’te, İngilizlerler Gelibolu Yarımadasındaki Seddülbahir ve Ertuğrul tabyalarını, Fransız savaş gemileri de Anadolu yakasındaki Kumkale ve Orhaniye tabyalarını bombalamış, böylece Çanakkale Boğazı’na ilk saldırı başlamıştır.
Bombardıman sonunda şehit olan, 5 subay ve 81 er Çanakkale Muharebeleri’nin ilk şehitleri olarak tarihe geçmiştir. Yapılan bu bombardıman ile;
-İtilaf Devletleri Osmanlı Devleti’ne karşı fiilen harp ilan etmiş,
-Osmanlı Devleti açısından ise, Çanakkale Boğazı savunmasının kuvvetlendirilmesi gerekliliği ortaya çıkmıştır.
Peki Çanakkale neden bu kadar önemliydi? Fransa ve İngiltere önce deniz sonrasında kara gücünün önemli bir bölümünü neden Çanakkale’ye gönderdi? Neden Çanakkale?
Birinci Dünya Savaşı’nda, 1915 yılı başlarına gelindiğinde;
-Yapılan harp planları uygulanamamış,
-İngiliz-Fransız ve Alman ordularının karşı karşıya geldiği batı cephesi kilitlenmiş,
-Doğu cephesinde ise; şiddetli soğuklar başladığından cephede önemli bir gelişme kaydedilememiştir.
Bu gelişmeler ışığında İngiltere ve Fransa;
- İstanbul’u alarak Osmanlı Devleti’ni savaş dışı bırakmak,
- Almanya karşısında zor durumda kalan Çarlık Rusya’sına yardım etmek,
- Balkan devletlerini kendi yanlarında savaşa çekmek için, Çanakkale Boğazını zorla geçmeye karar vermişlerdir.
Tarihe en kanlı savaşlardan biri olarak not düşen Çanakkale Savaşı;
3 Kasım 1914 - 18 Mart 1915 tarihleri arasında bir seri deniz savaşları ile 25 Nisan 1915 - 9 Ocak 1916 tarihleri arasında Gelibolu Yarımadası'nda kara savaşları şeklinde cereyan etmiştir.
Önce boğazların ve hemen ardından da başkent İstanbul'un ele geçirilmesi, müttefikler açısından çok geniş fırsat ve sonuçlar yaratacak, Viyana’dan Hindistan’a kadar dünya siyasi haritasının değişmesine, itilaf devletlerinin anlaştıkları yeni dünya düzeninin kurulmasına vesile olacaktır.
Aslında bu düzen 1920 yılında karşımıza çıkacak olan Sevr’in ta kendisidir.
Bu kapsamda;
Kara birliği olarak; muhteşem Anavatan Tümeni adını verdikleri 29’uncu Tümen ve Mısır’daki Anzak Birliği Limni’ye sevk edilirken, deniz kuvvetleri ise Şubat 1915’ten itibaren üs olarak seçilen Limni Adasına ve Selanik Limanı’na gelmeye başlamıştır.
Osmanlı İmparatorluğu tarafında ise;
- 5’inci Ordu Komutanı Alman Limon Von Sanders komutasında, kolordu ve tümenlere sorumluluk sahaları verilmiştir. Alman Sanders’in; Türk komutanların itirazlarına rağmen, kıyı hattını zayıf tutan, geride takviyeler bulundurarak düşmanın kıyıya çıkışına göre saldırıya geçme planı çok büyük can kaybına neden olmuştur.
-Sofya’da Ateşe Militer olarak bulunan Yarbay Mustafa Kemal’in komutan olarak tayin edildiği ve yeni kurulmasına rağmen bir ay gibi kısa bir sürede savaşa hazır hale getirilen 19’uncu Piyade Tümeni, Ordu ihtiyatı olarak Bigalı bölgesinde görevlendirilmiştir. Boğazın denizden gelecek tehdide karşı savunulması ise Çanakkale Müstahkem Mevki Komutanlığı’na bırakılmıştır.
Müttefik Deniz Kuvvetleri boğaza karşı ilk büyük harekatını 19 Şubat 1915’te yapmış, şiddetli bombardımanlardan elde ettikleri neticeler başarı için ümitlerini arttırmıştır.
Bu arada, 7-8 Mart 1915 gecesi Yüzbaşı İsmail Hakkı Bey komutasındaki 360 tonluk Nusrat Mayın Gemisi, güçlükle elde edilebilen son 26 mayını, 11’inci hat olarak 100’er metre arayla, müttefik donanmasının manevra sahasına, Erenköy önlerinde sahile paralel olarak, büyük bir gizlilik içinde dökmüştür.
Yapılan bu mayınlamanın, deniz harekâtının kaderini değiştireceği sonradan anlaşılacaktır.
247 ağır topa sahip bu müttefik armadası 22 zırhlı, 3’ü ağır olmak üzere 13 kruvazör, 1 uçak gemisi, 17 muhrip ile 7 denizaltı, 6 taşıt gemisi, 2 tamir gemisi ve 2 hastane gemisi ile 14 mayın arama tarama gemisinden oluşmaktadır.
18 Mart sabahı önce, müttefik devletler donanmasına bağlı gemiler Çanakkale Boğazı girişinde, Gelibolu Yarımadası ve Anadolu Yakasındaki Türk savunma hatlarını bombardıman etmiş, müteakiben, boğazı geçiş harekâtı başlamıştır.
Donanma, görmüş olduğunuz Fransız harekat planı doğrultusunda, üç hat halinde teşkilatlanmış olarak saat 10 sularında boğaza girmeye başlamıştır. Yoğun bombardımana maruz kalan bataryalarımızda bir de cephane zafiyeti başlayınca ateş yoğunluğu azalmış,
- Bu durumu fırsat bilen I. ve II. hattaki düşman gemileri görev değiştirmek üzere geri çekilme harekatına başlamıştır.
- Saat 14.00 sularında, Fransız zırhlısı Bouvet, Nusrat’ın döktüğü mayınlardan birine çarparak, 600 kişilik personeli ile boğazın sularına gömülmüştür.
- Saat 15.35 sularında bu kez İngiliz Irresistable gemisi, sonrasında da başka bir İngiliz muharebe gemisi olan Ocean mayına çarpmış, ortaya çıkan mayın tehlikesi, muharebenin akışını bir anda değiştirmiştir.
Müttefik devletlerin her açıdan üstün askeri gücüne karşın, Türk sahil bataryalarının yaptıkları isabetli atışlar da ağır zayiat verdirince, Boğaz'ın denizden geçilemeyeceği anlaşılmıştır.
Çanakkale Boğazını geçip İstanbul’a girmek için sabırsızlananlar, geldikleri gibi değil, ateş ve alev yığınları halinde, biçare ve perişan, zafer umutlarını ilelebet Türk bayrağı dalgalanacak Çanakkale'nin sularına gömerek geri çekilmişlerdir.
Çanakkale savaşı; derelerin su yerine kan aktığı, buğday tarlaları gibi ceset tarlalarının oluştuğu, muharebe alanındaki bazı noktalara “ölü adam tarlası” “cesetler tepesi” “ölüm deresi” “kanlı sırt” dedirtecek kadar insan kaybının en yoğun olduğu, en kanlı savaşlardan biridir.
Çanakkale, denizaşırı sömürge imparatorlukları kurmuş ve en son teknolojik silahlara ve devasa donanmalara sahip devletlerin de yenilebileceğinin görüldüğü ve yıllar yılı esaret altında yaşamış milletler için istiklâl meşalesinin tutuşturulduğu yerdir.
Çanakkale, sadece cephedekilerin değil, geride kalanların da savaştığı bir kahramanlık destanıdır. Köyler boşalmış, tarlaları sürecek, tohum atacak genç kimse kalmamıştır.
Çanakkale;
- Balkan Savaşı yenilgisinden sonra, bir daha ayağa kalkamaz denilen bir milletin, bütün dünyayı hayretler içinde bırakan, silkiniş ve diriliş destanıdır.
-Çanakkale; ölmesini bildikleri için yaşamaya hak kazanan insanların, haysiyet mücadelesidir.
Aziz şehitlerimiz;
Bugün üzerinde yaşadığımız toprakları vatan yapan, al bayrağımızın özgürce dalgalanması için canlarını veren Çanakkale Şehitleri, Kurtuluş Savaşı Şehitleri, Kore ve Kıbrıs Savaşı Şehitleri, Diplomasi Şehitleri, Bölücü Terör Örgütü ile mücadelede şehit düşen Mehmetçikler,
15 Temmuzda karanlık odakların maşası olan vatan hainlerine canlarını siper eden kahraman Şehitlerimiz ve niceleri;
Huzur içinde uyuyunuz, emanetiniz milletimize emanettir, emin ellerdedir. Bu eller, teslim alınan emaneti; dünya durdukça, kendisinden sonra sağ kalana teslim etmeden son nefesini vermeyecektir.
Hiç endişe etmeyiniz, rengini kanımızdan alan, bağımsızlığımızın sembolü al bayrağımız dalgalanmaya devam edecek, Türkiye Cumhuriyeti sonsuza kadar hür ve bağımsız yaşayacaktır.
Bu duygularla; Başta Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları olmak üzere, vatanın bağımsızlığı, Türk ulusunun birlik ve beraberliği için, canlarını feda etmekten çekinmeyen aziz şehitlerimize; Allahtan rahmet diliyor, kahraman gazilerimizi minnet ve şükranla anıyorum.Ruhlarınız şad olsun. » dedi.
Türkçe ve Türk Kültürü dersi alan Öğrencilerden Fadime Balseven ve Rabia Biçer, İstiklal marşı ve şiir okudu. Eğitim Müşavirliği Koordinatör Öğretmeni Ali Özgür’ün sazı eşliğinde okunan şiirler duygulu ve coşkulu anların yaşanmasına neden oldu.
www.belcikaaydinhaber.com