Sosyolog Berna Turam, Fethullah Gülen hareketini inceledi. Turam, Türkiye, Kazakistan ve ABDâde, cemaatin vakıflarına, şirketlerine ve 'ışık evleri'ne gitti; Gülen hareketini yazdı.
Sosyolog Berna Turam, Fethullah Gülen hareketini inceledi. Turam, Türkiye, Kazakistan ve ABDâde, cemaatin vakıflarına, şirketlerine ve 'ışık evleri'ne gitti; Gülen hareketini yazdı. Bugüne kadar Fethullah Gülen ve onun liderliğindeki hareket hakkında çok şey yazıldı çizildi. Ne var ki bunların arasında âobjektifâ olarak tanımlayabileceğimiz, yani Gülen cemaatini illa ki iyi veya kötü gösterme derdinde olmayan çalışmalar çok az. Bunlara yeni bir örnek, ABDâde, Hampshire Collegeâda öğretim üyesi olan Yrd. Doç. Berna Turamâın geçtiğimiz aylarda Stanford Ãniversitesi yayınlarıândan çıkan Between Islam and State: The Politics of Engagement (İslam ve Devlet Arasında: Uzlaşma Politikaları) adlı kitabı. Boğaziçi Ãniversitesiânde hem sosyoloji, hem siyaset bilimi okuyan Turam, Kanadaâda McGill Ãniversitesiânde doktora yapmaya başladığı 1997 yılından beri Gülen hareketini inceliyor. Bu on yılda Türkiye, Kazakistan ve ABDâde, cemaatin sıradan üyelerinden, Gülenâin kendisine kadar yöneticileriyle görüşen, cemaatin yurt içi ve yurtdışı okullarında, kız yatakhanelerinde, âışık evleriâ nde bulunan Turamâın kitabı çok zengin gözlem ve analizler içeriyor. Turam sorularımız şöyle yanıtladı: * Neden Gülen cemaati? Turam: Yani tamamen sosyolojik bir meraktan. Sosyal bilimlerde çok yaygın bir yargı vardır. Direnmeyen/çatışmayan aktörlerin pasif oldukları ve herhangi bir şey elde edemedikleri düşünülür. Ben bunu sorgulamak istedim. Gülen hareketinin hiç direnmeden ve başkaldırmadan çok büyük başarılar elde etmesini açıklamak senelerimi aldı. *Gülenâin direnmediği düşüncesine nereden vardınız? Turam: Gülen hareketinde laik rejime karşı duran ve başkaldıran davranışlar ve kimlikler aramak için girip çıkmadığım kamusal ve özel alan kalmadı. Ama ana bulgum, devlet ve Gülen taraftarları arasında farklı farklı alanlarda uzlaşmanın (engagement) bulunduğu oldu. Uzlaşma derken bazı konularda pazarlık, bazı konularda uyum ve fikir ortaklığı; bazı konularda da, mesela Orta Asyaâdaki etnik politikalarda işbirliği... Gülen cemaati mensuplarında çok kesin bir biçimde âbiz kavga etmeyeceğiz, çatışma istemiyoruzâ yaklaşımı hakimdi. Ama bu her alanda böyle. Sadece devletle ilişkilerinde değil, önlerine hangi sorunu koysanız âbunu kavga etmeden nasıl halledebiliriz?â diye soruyorlar. Yıllar sonra, 2005âde görüştüğümde, Fethullah Gülenâe âlaik kesimin demokratlarının bile karşı çıktığı bazı uygulamalar konusunda siz niye suskun kalıyorsunuz?â diye sordum. Bana âSize bıçakla gelene kollarınızı açarsanız, bıçaklarını atarlarâ dedi. *Tamamen özgür bir şekilde çalışabildiğinizi düşünüyor musunuz, yoksa bazı engeller çıkarıldı mı? Turam: Başka gruplarla karşılaştırdığınız zaman çok açıklar. Ãrneğin ben Yazıcılar, Okuyucular gibi diğer Nurcu gruplara da ulaşmaya çalıştım ama beni kabul etmediler. Bu bakımdan Gülen hareketinin kollarını kapadığını düşünmüyorum ama başka birçok kişi çok farklı zorluklarla karşılaştı. Bense sahaya girip çıkmakta hiçbir sorun yaşamadım, hatta oldukça destek oldular. Zaten sahaya çıkıp feminist feminist konuşmadım. Uslu bir kız olarak davrandım. Fakat doktorayı bitirip sosyolojiyi profesyonel olarak yapmaya başladıktan, yani o kız öğrenci imajından çıktıktan sonra sağda solda makalelerim çıkmaya başlayınca cemaatten bazılarının rahatsız olduğunu gördüm. âKeşke bu makale çıkmadan önce okusaydıkâ veya âkoca kitap çıkmış, hiçbirimiz daha önceden görmedikâ gibi sözler edildi. Bir de, özellikle kadın gruplarının çok içine girdiğiniz zaman, bir yerde sosyolog olduğunuzu unutuyorlar ve aralarına katılmanızı istiyorlar. Kesinlikle herhangi bir baskı olmadı ama davet ettiler. Ãrneğin başörtüsü hediye etmeler veya âartık sen de namaz kılıyorsun değil mi?â gibi sözler. Cemaat doğal olarak muhafazakâr. Yakın ilişkiler kurulunca, gece evden arayıp da bulamadıklarında tepki verenler oluyordu. Bekar genç bir kadın gecenin bir saati nerde olur diye... Ãzel hayatımı ayrı tutmanın çok zor olduğu noktalara geldim zaman zaman. Ama bunun tam tersine, bir gece kulübünde elimde içki, cemaatten birine rastladığımda, gayet doğal muhabbet ettiğimiz de oldu. Hareket çok geniş, genellemek çok zor. *Sizi âuzlaşmaâ (engagement) dediğiniz şeye laik kesimler pek inanmıyor ve cemaatin takiyye yaptığını savunuyorlar. Gülenâin o âbeklenen günâ ü beklediğine inanıyorlar. Sizce de bu âuzlaşmaâ yaklaşımı onların içine sinmiş durumda mı yoksa bu bir taktik ya da strateji olabilir mi? Turam: Her hareketin taktik ya da stratejileri olur. Bir hareketin stratejisinin olması onun ikiyüzlü olmasını gerektirmez. Feminist hareketin de stratejisi var, milliyetçi hareketin de. Bunların da çok başarılı stratejileri var. Mesela ağ oluşturma (networking) konusunda gayet uzmanlar. Bu iş herhalde bundan daha iyi yapılamaz. Tıkır tıkır işleyen bir mekanizmaları var. Ama ben uyum ve uzlaşmadan bahsederken çok spesifik bir noktaya parmak basıyorum: devletle olan ilişkileri. Laik aktörlerle, Kemalistlerle değil, sadece devletle. Laik aktörlerle devleti özdeşleştirmek ve aynı kefeye koymak adetten olmuş, ama çok hatalı bir bakış acısı. Ben Gülen hareketinin devletle olan ilişkilerinde stratejik ve hatta kasıtlı olmayan tutum ve hareketlerini mercek altına koydum. Devletle aralarında iki tarafın da dile getirmediği hatta farkında olmadığı uyumlar var. Bu iş stratejiyle filan olmaz, kimya meselesi. Devlete karsı olan tutumları, onları devletçi kılmıyor, kendi özerk alanlarını kısıtlamıyor, ya da devleti tehdit etmiyor. Sadece birçok konuda giderek daha benzeşiyorlar. İslamâla da doğrudan ilgisi yok bunun. Devlet-toplum ilişkisi düzleminde düşünmek gerek. Ãok samimi bir şekilde milliyetçiler mesela. * Peki milliyetçiliklerine rağmen İslami kimliklerinden taviz vermemeleri nasıl birlikte gidebiliyor? Bu çelişki yaratmıyor mu? Turam: Bu bir çelişki değil, çünkü ümmetçi bir hareket değiller. Büyük İslam ümmetini bir araya getirmek diye bir dertleri yok. İkincisi, laik devleti yıkıp yerine İslami bir devlet koymak gibi bir amaçları da yok. Daha farklı, bence çok daha idealist bir gündemleri var. Dikkat ederseniz, bu hareket hep laik ortamlarda yayılıp büyüyor, Orta Asya, Amerika, Avrupa vs. Diğer İslami hareketlerden çok farklı oldukları için de fazla zorlanmıyorlar. Kaldı ki İslam ile milliyetçiliği bir arada götüren başka hareketler de var. *Şeriat istemiyorlarsa bütün bunların ucunda neyi hedefliyorlar? Turam: Bence bu hareketin, ama sadece bu hareket için söylüyorum, en büyük amacı, laik düzen çerçevesinde İslami hayatlar sürmek isteyen insanlara daha geniş alanlar ve özgürlükler açmak. Böylesine daha fazla özgürlük talebinin devleti İslamlaştırmakla hiçbir ilgisi olmadığını düşünüyorum. Zaten kendileri de bunu söyleyip duruyorlar. Yine de onların takiyye yaptıklarına inananlara şunları hatırlatmak iyi olabilir: Ortadoğuâya hiçbir ilgi duymuyorlar, İranâla hiç ilgilenmiyor ABDâye yöneliyorlar. İslami devlet fikri en azından uygulamaya konulmuş haliyle hiç hoşlarına giden bir şey değil. Fethullah Gülenâle konuştuğumda Seyyid Kutup gibi tanınmış radikal İslami düşünürlerle kendi görüşlerinin hiç bağdaşmadığını açık açık koyduğunu gördüm. Onlar için âçok radikal, çok politikâ diyor, onları eleştiriyor. Zaten o kadar büyük bir hareket ki isteselerdi siyasi bir parti kurarlardı, hiç de zorlanmaz ve epey de oy alırlardı. Ama bilmeden Türkiyeâde siyasi kültürün ve devletin dönüşümünde rol oynuyorlar. Bunu söylediğinizde de kendileri de kabul etmiyorlar ki haksız da sayılmazlar çünkü bu pek de planlı olarak yaptıkları bir şey değil. Devletin dönüşümü derken, o çok korkulan İslamlaşma ve Şeriatâtan bahsetmiyorum. Tam tersi katı ve taviz vermeyen laiklikten, toleranslı bir sekülarizme doğru olan dönüşümden bahsediyorum. *Ama devlet içinde çok ciddi sayıda kadroları olduğu da biliniyor özellikle emniyette\â85 Ãzellikle takiyye diyenler bu kadrolaşmayı örnek gösteriyor. Turam: Bu harekette yer alan kimseyi devlet kademelerine sokmamanın demokraside açıklaması olabilir mi? Bunda ürkülecek tek şey, devletin ele geçirilmesi değil, hareketin kendi amaçlarından taviz verip, devletin yörüngesine girmesi, yani iyice ehlileşip devletçileşmesi olur. Gülen hareketi ılımlı ve uyumlu, ama birçok kişinin iddia ettiği gibi devletin uydusu da olmuyor. Hareketin devletten ekonomik bağımsızlığı ve uluslararası platformda tanınan aktif bir aktör olması buna imkan vermiyor. KİTAPTAN ALINTILAR Gülenâin en sevdiği fıkra Fethullah Gülenâle görüşmeden ayrıldıktan sonra yandaşları bana onun en sevdiği fıkralardan birini anlatıyor: âKüçük bir köyde iki kaynana, her gün dere kenarında kavga eder, derenin karşı tarafından birbirlerine küfreder ve taş atarlarmış. Bu içlerinden biri hastalanıncaya kadar devam etmiş. Hastalanan kadın, kendi yerine gelinini gönderip, karşı kıyıdaki kadının ettiği her küfür için iki katı küfretmesini öğütlemiş. Gelin de dere kenarına gidip öbür kadının karşısına geçmiş. Ama kadın ne kadar küfrederse küfretsin gelin ağzını açmıyor, tek bir kelime bile etmiyormuş. Karşıdan yanıt alamayınca iyice küplere binen kadın, öfkesinden çatlamış. Eve dönen gelin olanları kaynanasına anlatmış. Kadın, küfürleri karşılıksız bıraktığını öğrenince gelinine saldırmaya başlamış. Gelin yine karşılık vermeyince, o da sinirinden çatlamış.â Gülenâin gözünde ordu Hareketin güçlü milli duyguları direkt olarak devlet örgütlerine bağlılığı arttırıyor. Buna ordu da dahil. Bir milliyetçi olarak Fethullah Gülen, devletin güvenliği için ordunun gerekli olduğunu düşünüyor. Şu anda yaşadığı evinde, Pennsylvaniaâda yaptığımız mülakatta Gülen, devletin ve ordunun en başından beri okullardan haberi olduğunu ve bunları desteklediğini söyledi. Askerlik görevi ile ilgili kişisel görüşlerini de sordum. Gülümsedi ve insanın ülkesine hizmet etmesinin özel bir keyif verdiğini söyledi. Bu hizmetin, zorluklarına rağmen hayatının en önemli olaylarından biri olduğunu ifade etti. 1980âlerden beri birçok konuda fikirleri değiştiyse de orduya bağlılığı 80 öncesine kadar dayanıyor: âAsker olmak için doğan insanlar vardır. Bu kişiler asker olarak ölürler. Askeri görevlerine, fedakarlığa ve savaşlara aşıktırlar. Devam eden zorluklara rağmen bir kıtadan diğerine giderler.â Cemaatın kaç üyesi bulunuyor! - Kitapta 6 milyon cemaat üyesi olduğunu yazmışsınız. Bu rakama nerden ulaştınız? Turam: Sosyal bir hareket olduğu için taraftarları, bağış yapanları, öğrencileri sempatizanları hizmetteki kişileri vs. saymak mümkün değil ama bu sayı kendi tahminleri. Sanırım Türkiye içindeki bütün etkinliklerine ve örgütlenmelerine bakıp böyle bir sayıyı tahmin ediyorlar. Amerikaâdaki konferanslarda bu sayı çok geçiyor. Bunun temel nedeni araştırmacıların sürekli olarak bir rakam talebinde bulunması. Sonuçta onlar da böyle bir tahminde bulunmuş olmalılar. Pek güvenilir bir rakam değil ama çok çok yanlış olacağı da söylenemez. Burada ilginç olan, grubun yurtdışındaki gücü hakkında tahminde bulunmanın daha zor olması. Ãrneğin ben burada ABDânin en saygın üniversitelerinden MITâde okuyan öğrencilerle mülakat yapıyorum, çoğu Gülen hareketinden çıkıyor. Yurtdışında çok çok güçlüler ve bu büyüyen potansiyelin uç limitlerinin kendileri de farkında değil. Gülen, Orta Asyaâya hiç gitmemiş mesela. Zaten bu çapta bir hareketin merkezden yönetilmesi imkansız. Vatan