Sorunlardan uzakta tatil/ İlhan Karaçay

MERSİN- Hollanda’nın ‘Horoz kafalı’ ırkçısı Wilders denen adamdan, ‘Vıcdansız Sabuha’ dediğimiz megalo kadından, İslam’a ihanet eden Somalili Ayaan Hirsi Ali’den ‘inciler’ duymamak ne kadar hoş

İlhan KARAÇAY (Avrupa DÜNYA’da) yazdı… Sorunlardan uzakta tatil/ İlhan Karaçay MERSİN- Hollanda’nın ‘Horoz kafalı’ ırkçısı Wilders denen adamdan, ‘Vıcdansız Sabuha’ dediğimiz megalo kadından, İslam’a ihanet eden Somalili Ayaan Hirsi Ali’den ‘inciler’ duymamak ne kadar hoşmuş. Yukarıda saydığım isimleri kullanarak reyting ve tiraj uğruna yalakalık yapan medyadan da uzakta olmak bir başka hoşluk yaratıyor. Türkiye’mizin cennet köşelerinde tatil yapmak ise hoşlukların en güzeli. Adım attığımız her yerde konukseverliğin en güzeli ile karşılaştığımız zaman, ister istemez, ‘Bak bizim insanımız işte böyle. Hollanda’da bu böyle değil’ diye örneklemeler yapıyoruz. Bu örneklemeleri sık sık karşılaştığımız ve birlikte olduğumuz Hollandalılar bile lehimizde yapıyor. Ama Hollandalı bu işte… O kendine göre yine bir kılıf buluyor ve ‘Biz böyleyiz, sizde öyle. Biz nuchteriz siz ise sıcak’ diyerek kendini temize çıkarıyor. 3 Temmuz’dan bu yana Mersın’deyim. Mart, nisan ve mayıs aylarında da Mersin’deydim. Mart, nisan ve mayıs aylarında otomobille yolculukta hiçbir sorun yaşanmıyor. Yollar tenha, gümrük kapıları boş, Sırbistan ve Bulgaristan’daki ceza avcıları da tatilde oluyor. Haziran sonunda başlayan otomobil yolculuklarında ise sorunlar yaşandığını okuyor ve duyuyoruz. Bu yıl otomobil ile Türkiye’ye gelenlerin sayısında yeni bir rekor yaşandı. Eskı Yugoslavya’daki iç savaş yıllarından önceki yılları aratmayan otomobil yolcu sayısının gerçekten rekor düzeye ulaşmış olmasını, uçak yolcularının azlığından da anlıyoruz. Bu yıl uçak yolcu sayısının azlığı seyahatçıları da mağdur etti. Otomobil yolcuları, yol boyunca yine çeşitli sorunlarla karşı karşıya kalıyorlar. Avrupa Birliği’nin açıkladığı garantili ve huzurlu Bulgaristan yolculukları yine tehlike arzediyor. Bu ülkeyi medeni (!) olarak Birliğ’e alanlar, ne yazık ki Türkiye’yi hala medeni görmüyorlar. Bulgaristan’dan her bakımdan 50 yıl ileride bulunduğunu iddia edeceğim Türkiye’yi dışlayanlar, Bulgaristan’daki ilkellikleri görmezden geliyorlar. Yollarda yaşanan tatsızlıkları da hep bizim insanımızın uygunsuz oluşuna bağlamaya çalışıyorlar. Yok efendim, ‘Türkler trafik kurallarına uymuyorlarmış, Türkler mola verdikleri yerleri kirletiyorlarmışâ€™. Bu nedenle de yolarda, ‘durulmaz’ levhaları yerleştirilmiş. Bunun insana ne kadar acı veren ve ne kadar aşağılayan bir davranış olduğunu hesap eden yok. Aynı yollardan geçerken bizi soyup soğana çevirenler, dinlenme alanlarını kirletiyoruz diye bizi mola vermekten alıkoyuyorlar. Pekı, ‘Madem ki yol vergisi alıyorsun, o zaman pisliğimi de temizle be kardeşim‘ deme hakkımız yok mu? Bu sorunların giderilmesi için Avrupa Birliği değil Ankara devreye girmelidir. Avusturya’ya girerken ‘vinjet’ denen yol vergisi pulunu satın alıp otomobilin ön camına yapıştırma mecburiyeti olduğu halde, her geçilen tünel için de ayrıca vergi alınması önlenmelidir. Avusturya’dan sonra sırası ıle Slovenya, Hırvatistan, Sırbistan, Bulgaristan veya Makedonya’daki zorluklar da giderilmelidir. Bu zorlukları ancak Ankara’nın ciddi bir girişimi ortadan kaldırabilir. Ama hangi Ankara bu sorunu çözecek? Ankara’nın şu anda yapacağı çok daha önemli (!) işler var. Ben bu işlerin neler oldğunu izaha kalkışıp polemiğe katılmak istemiyorum. Tek kelimeyle sadece şunu söylemek istiyorum. Ankara’da umutlar tükenmiş. Ankara çok karışık. Ankara o eski ‘Güzel Ankara’ değil. ‘Seni görmek ister her bahtı kara’ denilen Ankara hiç değil. Yine de umutlarımızı tüketmeyelim ve Ankara’nın sorunlarımızın çözümünde yeterli olması için dua edelim. Mayıs ayında Hollanda’ya dönerken, otomobilimi Mersin gümrüğüne teslim ettim ve uçakla gittim. Yine uçakla geldikten sonra otomobilimi gümrükten aldım. Böyle bir imkanın varlığını bilmeyenler olabilir. Otomobili Türkiye’de bırakıp yurt dışına çıkma imkanları içinde bir şık daha var. Otomobilinizi, yurt dşında ikamet izni olan veya yabancı tabiyeti olan bir tanıdığınızın pasaportuna işleterek de çıkış yapabilirsiniz. Bu işlemler gümrüklerde iki saat içinde yapılabiliyor. Hollanda’ya dönüşüm eylül başında olacak. Yani trafiğin en yoğun olduğu bir dönemde. Bu yolculuk beni çok düşündürüyor. Gümrük kapılarındakı beklemeler yetmezmiş gibi, yo vergisi vermek için de en az 10 yerde beklemeler olacak. Bu da en azından 12 saatimizi alacak. Şimdiki düşüncem, Yunanistan’dan İtalya’ya gemi ile geçmek. Ama hiç belli olmaz, bir de bakarsınız Çeşme’den Reca’nın gemisine girebilirim. ‘Reca’ demişken, Recep ve Can isimlerinden kaynaklanan bu aile şirketinin öyküsünü yinelemek istedim. Bu tatil günlerinde zevkle okumanızı dılerim. Avrupa’da sembol Türk: Recep Ertuğrul Aslında O’na “İmparator” demek lazım. O’nu yaşadığı kent Sindelfingen’de gören ve analiz yapmış olanlar, kendisine mutlaka bu payeyi yakıştıracaklardır. Gerçekten tam anlamıyla bir imparatorluk kurmuş Recep Ertuğrul. Hepimiz gibi ‘Gastarbeider’ olarak geldiği Almanya’da, arbeiderlikten, yani işçilikten kurtulup işadamlığına soyunmuş. Birkaç branşta şansını denedi ama sonunda seyahatçılık dalına demir attı. Kurduğu firmaya, kendi adı olan Recep ve tabiiki çok sevdiği oğlu Can’ın ilk hecelerinden oluşan RECA ismini seçti. O zamanlar Hürriyet ve Tercüman gazetesini takip edenler, bu gazetelerde bolca RECA ilanı görürlerdi. Stuttgart’a yakın Sindelfingen’de kent merkezindeki seyahat bürosunun müdavimleri arasında Almanlar da vardı. Zira Recep Ertuğrul, Türk turizmine hizmet edenler arasında ilklerden biriydi. Recep Ertuğrul bir Türk deyimi ile ‘tam bir otomobil hastası’ydı. Aynı kentte üretilen Mercedes’in en yeni modellerini üç beş ayda bir değiştirdi. O’nu yakından tanıyan dostları “Bana da bir otomobil seç” diyerek Mercedes üretim merkezine götürürlerdi. Mercedes’e bu gidiş gelişler o kadar çoğalmıştı ki, firma yetkilileri O’na bayilik teklifi yaptı. Recep Ertuğrul, Sindelfingen’in en geniş caddelerinden birinde muhteşem bir otomobil galerisi açtı. Mercedes’in göz kamaştırıcı tüm modellerinin sergilendiği bu galeriye Almanya’nın dışındaki ülkelerden de Türkler geliyor ve daha ucuz bir şekilde alış yapıyorlardı. Otomobil satışının sınırları Batı Avrupa’yı da aştı ve Türkiye’ye kadar uzandı. Recep Ertuğrul artık Türkiye’ye de Mercedes satıyordu. Türkiye’deki ünlüler, RECA’dan gelen otomobiller ile hava atıyorlardı. RECA’yı daha sonra Ankara da keşfetti. Bakanlıklar siparişlerini RECA’ya vermeye başladı. RECA öylesine popüler olmuştu ki, valizini kapan zengin Türk Sindelfingen’e geliyordu. Bu nedenle de Recep Ertuğrul’un ünlülerle ve güçlülerle diyalogu genişlemişti. Milletvekilleri ve Bakanlar’ın da uğrak yeri olmuştu RECA. Güçlenen Recep Ertuğrul, önce THY’nin, sonra da Deniz Yolları’nın Genel Satış Acentesi olmuştu. RECA, tüm Avrupa ülkelerinde bayilikler verirken, İsviçre’de de bürolar açtı. Recep Ertuğrul ile benim dostluğum 1993’te başladı. Amerika’da yapılacak Dünya Futbol Şampiyonası’na gidebilmek için Lüksemburg ile maçımız vardı. Bu maç için gittiğim Lüksemburg’ta, milli takımımızın kaldığı otelde karşılaştık Recep Ertuğrul ile. Yanında Mustafa Kefeli vardı. Beşiktaşlı eski futbolcü Mustafa Kefeli, Futbol Federasyonu Yonetim Kurulu üyesi idi. Türk milli takımının grubunda Hollanda’da vardı. Mustafa Kefeli, Türkiye’de oynanacak maçların TV yayın haklarını Hollanda’ya satmam için teklif yaptı. Maç sonrasında döndüğüm Hollanda’da yaptığım çalışmalardan sonra Kefeli ile Sindelfingen’de buluşmak için randevulaştık. 1993 yılındaki bu buluşmada Recep Ertuğrul’u daha yakından tanıdım. Konu Recep Ertuğrul ama, ‘Şu maç yayınları işi ne oldu?’ diye merak etmişsinizdir. Türkiye’de yapılacak maçların yayın hakkı için bir Hollanda firması ile 1 milyon 400 bin dolara anlaşmıştım. Bu meblağ, Türkiye futbol tarihinde maç yayınları için en büyük meblağı idi. Gazeteler bu haberi birinci sayfa manşetlerinden duyurmuştu. Sonra ne mi oldu? Dağ fare doğurdu. Zira, Mustafa Kefeli’nin bulunduğu yönetim kurulu gitmiş ve başka yöneticiler gelmişti. Bu nedenle benimle de diyalog kesilmişti. Sonra ne mi oldu? Türkiye’deki maç yayınlarının hakları özet yayınlar şeklinde küçük meblağlara satılmıştı. Recep Ertuğrul, edebiyetta da bir deryadır. Bürosunun altı üstü ve sağı solu edebi yayılarla doludur. Çok iyi bir gazete okurudur da… 30 yıl önce okuduğu ve ilginç bulduğu gazete kupürlerini bile albümlere doldurmuştur. 1995 yılında, Yeni Günaydın Gazetesi’nin Avrupa yayın hakkını aldığım zaman yazmıştım Recep Ertuğrul’u. Ertuğrul’un bu çok önemli yanını anlatabilmem için yeniden yazmam lazım. Belki bir gün yazarım Recep Ertuğrul’un edebi maharetlerini. Recep Ertuğrul, Deniz Yolları’na ait feribotların bilet satışını tüm Avrupa’ya yaymıştı. Feribotlarımızda yer bulmaya imkan yoktu. Bu işi mükemmel bir şekilde yürüten Recep Ertuğrul büyük bir sürprizle karşılaştı. Zira kendisine gelen bir mesajda, “Deniz Yolları Genel Acenteliğinize son verilmiştir’’ deniliyordu. Çok şaşırmış ve yıkılmıştı Recep Ertuğrul. Bir imparatorluk kurmuşken, bu imparatorluğun yıkılması söz konusu idi. Kararın değiştirilmesi için çok uğraştı ama başarılı olamadı. Peki, bir imparator bunun altında kalır mıydı? Recep Ertuğrul kolları sıvadı ve İskandinav ülkelerine gitti. Dev bir feribotu işletmek için anlaşma yaptı. RECA- MARMARA LINES olarak piyasaya girdi ve Deniz Yolları’na en büyük rakip oldu. Artık, Marmara feribotları doluyor, Deniz Yolları feribotları boş gidip geliyordu.