“DETAYLI, SPESİFİK VE CİDDİ”

AGİT Minsk Grubu’nun ABD’li Eş başkanı Matthew Bryza, Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev ile Ermenistan Devlet Başkanı Serj Sarkisyan’ın 17 Temmuz’da Moskova’da bir araya geldikleri “Dağlık

“DETAYLI, SPESİFİK VE CİDDİ” 06-08-2009 AGİT Minsk Grubu’nun ABD’li Eş başkanı Matthew Bryza, Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev ile Ermenistan Devlet Başkanı Serj Sarkisyan’ın 17 Temmuz’da Moskova’da bir araya geldikleri “Dağlık Karabağ zirvesi” ile ilgili olarak; “detaylı, spesifik ve ciddi” değerlendirmesinde bulundu. On beş yıldır çözüme ulaştırılamayan D.Karabağ sorunu için bir araya gelen iki liderin yaptıkları görüşmelerin “detaylı, spesifik ve ciddi” olması da gerekiyor. 3.5 saatlik toplantının ardından basına yapılan açıklamalar detay içermemekle birlikte, en azından duymaya alıştığımız klişeleşmiş temenniler ve değerlendirmelerin ötesine geçtiği anlaşılıyor. Liderlerin, birkaç ay içinde tekrar bir araya gelmeleri planlanıyor ve D.Karabağ sorununda sene sonuna kadar olumlu gelişmelerin yaşanabileceğine dair iyimser bir hava esiyor. Değişen konjonktür, ülkelerin soruna yaklaşımlarında değişimlere neden oldu. Gürcü-Rus savaşının Ermenistan başta olmak üzere bölgeye etkileri, Azerbaycan’ın enerji konusundaki atılımları, Türkiye-Ermenistan ilişkilerinde yaşanan normalleşme süreci vs… Ermenistan’ın mevcut statükodan artık zarar görmeye başladığını fark etmesine, Rusya’nın “barışçıl çözüm olacaksa bari benim öncülüğümde olsun” fikrini benimsemesine ve ABD’nin Ermenistan’a siyasi baskı uygulamaya karar vermesine vesile oldu. Aliyev ve Sarkisyan’ın Moskova görüşmesi, D.Karabağ sorununun çözümüne yönelik girişimlerin son dönemde hız kazandığı şeklinde yorumlandı. Bunda, ABD-Rusya-Fransa Eşbaşkanlığının on beş yıldır devam eden müzakereleri sağlıklı olarak götüremediği yönünde yapılan suçlamanın da payı büyük. Yine aynı sebeple ABD, Moskova zirvesi öncesinde Madrid prensiplerini açıklayarak, Rusya ise, Moskova’da tarafları bir araya getirerek süreçte inisiyatifi tekrar ele geçirmenin peşine düştü. Öte yandan, D.Karabağ sorunu çözülmeden Türkiye-Ermenistan sınırının açılamayacağının anlaşılması, Azerbaycan’ın Rusya ile işbirliğine gitmesi ve bunun Rusya’nın enerji konusundaki etkinliğini arttırma riski; ABD’nin, sınırın açılması ısrarından vazgeçerek, D.Karabağ meselesini yeniden “öncelikli çözümlenmesi gerekenler listesinin” başına almasına neden oldu. Moskova görüşmesinin ardından, taraflarca basına yapılan açıklamalar, şimdilik sorunun çözümüne ilişkin umutları destekler nitelikte. Azerbaycan Dışişleri Bakanı Memmedyarov, Moskova görüşmesinin ardından; süreçteki ilerlemeye vurgu yaparak, işgal altındaki bölgelerin boşaltılması ve kaçkınların geri dönüşünün belirlenen bir çizelge doğrultusunda yapılacağını, Ermeni askerlerinin bölgeyi boşaltmasının ardından altyapı çalışmalarının tamamlanacağını ve statü sorununun nihai olarak ele alınacağını belirtti. Ermeni yetkililer de; Moskova görüşmesinin yapıcı bir havada geçtiğini ifade etti. D.Karabağ ile ilgili çözüm süreci, Madrid Belgesi üzerinden büyük gizlilik içerisinde yürütülüyor. Ancak AGİT Minsk Grubu’nun Fransız Eşbaşkanı Bernard Fassier’ın teknik detaylara girmeden Zaman Gazetesi’ne yaptığı açıklamalar, plan hakkında fikir veriyor: “Liderlere sunulan çözüm şeması, D.Karabağ'ın nihai statüsü sorununu şimdilik bir kenara bırakan bir süreç öngörüyor. İlk aşamada, Ermenistan'ın işgal ettiği bölgeleri boşaltması ve Azerbaycan'a geri iadesi var. Azerbaycan ise bu süreçte Karabağ'a geçici bir statü verecek. Azerbaycan ile Karabağ arasındaki "hukuki bağı" devam ettireceği belirtilen bu yolla Azerbaycan, "bir parçasını” belirsiz bir süre için "geçici statü” altına almış olacak. Karabağ'ın statüsü ise şartlar müsait hale geldiğinde, self-determinasyon oylamasıyla ileri bir tarihte belirlenecek.” Gazete haberine göre;"Bu durum, insanların barış içinde yaşamasını sağlayacak. Beş-on yıl barış içinde yaşadıklarında bir gün şartlar müsaade ettiğinde nihai statüye karar verecekler." diyen Fassier, bu teklifin "hem Azerbaycan'ın toprak bütünlüğünü koruyan ve Karabağ ile bağını hukuki olarak sürdürmesine müsaade eden, hem de yeni bir savaş korkusu içinde yaşayan Karabağ halkının güvenliğini sağlayan tek formül" olduğunu savunuyor. Fassier’ın yaklaşımına karşılık, Moskova temaslarından rahatsızlık duyanlar da var. Ermenistan’ın son dönemdeki Türkiye ile yakınlaşma politikasına karşı çıkan ABD’deki Ermeni diasporası, Erivan’ın Azerbaycan’ın isteklerine yakın bir barış planı kabul etmesinden endişeli. Aynı şekilde Erivan’ın Türkiye politikasını protesto ederek koalisyondan çekilen Taşnaksütyun Partisi de, Ankara ile dialoğun kesilmesi talebinde bulunarak, Dışişleri Bakanı Nalbantyan’ı istifaya çağırıyor. Madrid prensiplerinin on beş başlıktan oluştuğu ve Moskova’da yapılan müzakere serisinin bu başlıklardan dördü üzerine yoğunlaştığı ifade ediliyor. Görüşmede ele alınan detaylar da belli değil, ancak Madrid prensiplerinde yer alan maddelerin Azerbaycan menfaatlerine ters düşen unsurlar taşıdığını belirten Azerbaycan muhalefeti, sürecin Ermenistan lehine işlediğini ileri sürüyor. Azerbaycan’daki bazı çevreler, Madrid prensiplerinde yer aldığı belirtilen özellikle D.Karabağ’da referandum yapılması ve D.Karabağ’a barış gücü birliklerinin yerleştirilmesine dair maddelerin, Azerbaycan’ın çıkarlarına aykırı olduğunu, Azerbaycan’ın toprak bütünlüğü prensibinin ihlal edildiğini ileri sürüyor. Sorununun çözümü için Ermenistan’a artık süre verilmesi gerektiğini savunan Bakü’deki bazı çevreler, belirlenen sürede Azerbaycan topraklarından çekilmemesi halinde savaş ilan edilmesi gerektiğini vurguluyor. Maddeler arasında, D.Karabağ ile Ermenistan arasında bir ulaşım koridoruna karşılık, Azerbaycan ile Nahçıvan arasında da bir koridorun oluşturulmasına dair maddenin yer almaması da, eleştirilerin bir başka yönü. D.Karabağ konusunda somut adımlarının atılamamasının esas nedeni, geçmiş dönemde tarafların ortak irade gösterememesiydi. Örneğin Ermenistan, özellikle Robert Koçaryan iktidarı sırasında statükocu bir yaklaşım sergiliyor ve çözümsüzlüğü destekliyordu. Rusya da, Ermenistan’ı kendisine bağımlı kılan bu statükodan, herhangi bir rahatsızlık duymuyordu. Azerbaycan ne pahasına olursa olsun işgal altındaki tüm topraklarını geri almak istiyor, ABD ise Ermenistan’ı rahatsız etmeden soruna bir çözüm bulmak istiyordu. Gelinen süreçte, tarafların hemen hemen hepsi sorunun barışçıl yollardan çözümü konusunda geçmişe oranla daha iradeli görünüyor. Bu nedenle beş yıl önce Azeri ve Ermeni liderler arasında yapılan görüşmelere herhangi bir umut bağlanmazken, artık yorumcular her görüşmeden olumlu bir sonuç beklemeye başladı. Önümüzdeki aylarda yapılacak görüşmelerden en azından belli prensiplerde bir anlaşma sağlanması, bölgede eksik olan huzur ve güven havasını getirebilir, çözüme olan inancı ve iradeyi sağlamlaştırır. Ne var ki, bekleyip görmekten başka çaremiz yok. A C T U E L Selim GÜRAY selimguray@lactuel.be