TÜRKİYE- İSRAİL İLİŞKİLERİNDE DİPLOMATİK SKANDAL/Doç.Dr. Famil ŞAMİLOĞLU

Soğuk Savaş sonrasında özellikle son yıllarda Türkiye’nin Kafkaslar, Ortadoğu, Balkanlar ve Orta Asya’ya yönelik karşıl

Soğuk Savaş sonrasında özellikle son yıllarda Türkiye’nin Kafkaslar, Ortadoğu, Balkanlar ve Orta Asya’ya yönelik karşılıklı  yarar temelindeki yeni politika açılımları, gerek bölgesel ve gerekse dünya ölçeğinde ilgiyle izlenmesini ,siyasi ve ekonomik ağırlığının ve etkinliğinin artmasını  ve uluslar arası ve bölgesel sorunların  aşılmasında yükselen bir aktör olmasını sağlamıştır Bugün , Türkiye geçmişte Osmanlı Devleti’nin uzun yıllar yönettiği coğrafyada daha güçlü, sözü dinlenen, siyasi ve ekonomik manevra alanı giderek genişleyen, bölgesine çeki düzen verebilen, siyasi sorunları çözme kapasitesi ve etkinliği artan ve hem Doğulu,  hem de Batılı ülkelerce gıpta edilen bir ülke konumundadır.  

      Dünyanın en sofistike ilişkilerinin yaşandığı bölgelerden birisi olan Ortadoğu’da Türkiye’nin çok kısa bir zaman önce ciddi sorunlar yaşadığı Suriye, Irak gibi ülkelerle karşılıklı vizelerin kaldırılması, ortak bakanlar kurulu toplantılarının yapılması, ekonomik ve ticari ilişkilerin hızla çeşitlenip gelişmesi, Filistin halkının haklı davasında Türkiye’nin desteğinin giderek artması geçmişte var olan statükonun değişmesine yol açmakta ve bu değişim ve dönüşümün bölgedeki dengeleri hızla değiştirmesi İsrail’i rahatsız etmekte ve agresifleştirmektedir.

        Türkiye’nin Ortadoğu’nun yükselen bir güç olması, beraberinde yeni karşılaşmaları ve dirençleri de getirmektedir. Bugün Suriye, Irak, Filistin, İsrail ve İran’la ilgili sorunlarda Türkiye’siz sağlıklı bir denklem kurulamıyor. Mesela,Suriye ile Irak arasındaki gerilimi Türkiye yumuşattı, Türkiye Filistin’deki iktidar ve muhalefet gruplarını yakınlaştırmaya çalışmakta,geçmişte İsrail ile Suriye arasındaki dolaylı ilişkilerde Türkiye aracı oldu. Arapların kendi aralarında kuramadığı ilişkiyi Türkiye daha rahat kurabiliyor. İslam Konferansı Örgütü’nün başında bir Türk bilim adamı bulunuyor.   

      İkinci Dünya Savaşı sonunda Yahudilerin Nazilerce soykırıma uğramaları, 1948 yılında İsrail devletinin kurulmasına ve Batılı devletlerce desteklenmesine zemin sağladı. Türkiye, İsrail Devleti’ni kuruluşundan beri tanımıştır ve bölgede rahatlıkla ilişki kurabileceği yegane ülke olmuştur .Ayrıca , geçmişte sürgüne tabi tutulan Yahudilere, Osmanlı Devleti topraklarını açmıştır.ABD’nin en yakın müttefiki olan  İsrail, Türkiye’nin ABD ile olan NATO ittifakından ve yakın işbirliğinden en çok yararlanan ülkelerin başında  olmuştur. Ancak İsrail kuruluşundan beri izlediği uluslar arası hukuku hiçe sayan, kural tanımaz, şiddete dayalı politikalarıyla on binlerce sivil ve savunmasız Filistin halkının ve diğer Arap vatandaşlarının yaşamını kaybetmesine sebep olmuştur.

      Bugün yalnızca Ortadoğu’da değil Batı ülkelerinde de İsrail şiddet ve katliamlarıyla tanınmakta ve dünya barışını tehdit eden bir ülke algılamasıyla karşı karşıya bulunmaktadır

     .Türkiye Ortadoğu’da barış ve istikrarı sağlayıcı, işbirliğini artırıcı yeni bir Ortadoğu mantalitesi geliştirmeye çalışırken, İsrail halen 1948’lerin eski Ortadoğu mantalitesiyle hareket etmekte ve Türkiye’nin kendisine yönelik tavsiyelerini göz ardı etmenin yanı sıra, Türkiye’nin iç işlerine bile müdahale edici söylemlerde bulunmakta ve  geçmişte kendisine kucak açmış,tüm zorluklara rağmen iyi ilişkilerini sürdürmüş Türkler’e kendilerine ahlak dersi verecek en son millet olarak baktıklarını söylemeleri İsrail yöneticilerinin sağduyu ve basiretten yoksun içine düştükleri açmazı da göstermektedir.

       Aslında Türkiye, İsrail’in bölgede daha rasyonel ve dengeli bir politika izlemesinde önemli bir denge unsurudur. Türkiye, özellikle Arap Dünyasına yakınlaşmak için İsrail’e eleştirilerini ve tavsiyelerini yoğunlaştırmış değil, aksine İsrail’i Arap Dünyasına yakınlaştırmaya çalışarak, Ortadoğu’daki barış ve istikrarı sağlamaya çalışmaktadır. Ortadoğu’daki barış ve istikrar ortamından en çok yararlanabilecek ülkelerin başında İsrail gelmektedir.

      Bugün ABD’de işbaşında olan Başkan  Obama  ve Dış işleri Bakanı Clinton da İsrail’in izledikleri şiddet ve rasyonaliteden yoksun politikalardan memnun olmadıklarını ifade etmektedirler. Hatta aklı selim pek çok İsrailli politikacının ve diaspora Yahudisinin de izlenen politikalardan rahatsızlık duydukları gözlenmektedir. 

       Başbakan Erdoğan ile İsrail Devlet Başkanının arasında Davos’ta yaşanan geçen yılki tartışmanın ardından gerilen ilişkilere bir yenisi daha eklenerek Türkiye’nin Telaviv Büyük Elçisi’ne hafta içerisinde yapılan diplomatik nezaketten yoksun  ve ilkel  bir kafanın ürünü olabilecek koltuk krizi ilişkileri kopma noktasına getirdi.  

      Diplomasi, kaba görüntülerin, taşkın , kontrolsüz ve basit duyguların değil, ince ayrıntıların, akılcı hesapların, devletler arasındaki en zor görüşmelerde bile uygar ve saygılı davranışların sergilendiği politika uygulama sanatıdır. 

      Türkiye’nin Cumhurbaşkanını İsrail’de temsil eden Büyükelçisini daha aşağıda bir koltukta oturtarak aşağılamaya çalışan İsrail Dış İşleri Bakan Yardımcısının ,Cumhurbaşkanımız Sayın Abdullah Gül’ün özür dilenmediği takdirde Büyük elçinin geri çekileceği yönündeki kararlı tutumu karşısında Türkiye’den özür dilemek zorunda kalması İsrail’i dünya kamuoyu nezdinde daha da küçültmüştür. İsrail’in  sağduyu ve devlet adamı basiretinden yoksun bu tür politikacıları var olduğu sürece öyle bir özür dilemeyle yarattıkları tahribatı geçiştiremeyecekler ve ülkelerini yalnızlıktan kurtaramayacaklardır.