Nevruz sözcüğü Farsça new (yeni) ve roz (gün) sözcüklerinin birleşmesinden meydana gelmiş olup ‘yeni gün ’ anlamına gelmektedir.
Nevruz sözcüğü Farsça new (yeni) ve roz (gün) sözcüklerinin birleşmesinden meydana gelmiş olup ‘yeni gün ’ anlamına gelmektedir. Tabiatın canlanmasını ve baharın gelişini ifade eden Nevruz, toprağın, suyun, havanın değiştiği günün, yani cemrelerin bayramıdır. Kuruyan ağaçların yeşillendiği, göçmen kuşlarının döndüğü, bir adı da “Nevruz çiçeği” (Nevruz gülü) olan çiçeğin çıktığı bir gündür. Anadolu insanı tarafından bu çiçeğe verilen adlar şöyledir: Noruz gülü, çiğdem, kardelen.
Bütün bayramların dinî ve millî bir inanıştan, o toplumu ilgilendiren ortak bir hatıradan, geleneklerden, duygulardan ve tabiatın insanlara tesir eden bir olayından doğduğuna inanılır. Balkanlardan hatta Avrupa’dan Uzak Doğuya ve Sibirya içlerine kadar Türk Topluluklarının yaşadığı, dünyanın en uzak bölgelerinde dahi 21 Mart, Nevruz Bayramı olarak çeşitli yöresel etkinliklerle kutlanmaktadır.
Varlığı İslamiyetten çok öncelere dayanan bu gelenek, tabiatı hayatına kılavuz seçmiş ve tabiatla iç içe yaşayan insanımızın baharın gelişini, toprağın yeniden insanın hizmetine girmesini önemsemesi ve bugünü bir bayram sevinciyle kutlaması, Nevruz’u bir bayram olarak günümüze kadar taşımıştır.
Geniş bir coğrafyada, ayrı bölgelerde yaşayan Türk topluluklarını ortak kültür ve değerler sistemi ile birbirlerine bağlayan bu bayram, aynı zamanda bu toplulukların mizaçları arasındaki ortak noktaları fark etmelerini sağlayan bir kültür havzası oluşturmaktadır. Nevruz, millî kültür içerisinde birlik ve beraberlik sembolü olarak muhafaza edilen bir kültür mirasıdır.
Nevruz Bayramı’na tekabül ettiği anekdot olarak anlatılan, Ergenekon’dan çıkış, Oğuz Han’ın düşmanlarına galip geldiği, Hz. Âdem’in yaratıldığı çamurun yoğrulduğu, Hz. Âdem’in Hz. Havva ile Arafat’ta buluştuğu, Nuh Tufanı’nın sona erdiği,Hz. Yusuf’un kuyuya atıldığı, Hz. Musa’nın Mısır’dan ayrıldığı, Hz. Yunus’un balığın karnından dışarı çıktığı, Hz. İbrahim’in ateşe atıldığı, Peygamber Efendimize peygamberlik görevinin verildiği, Hz. Ali’nin doğduğu, halife olduğu ve Hz. Fatıma ile evlendiği gün gibi çeşitli olaylara tarih olarak düşülmüştür.
Osmanlı döneminde de Nevruz sayılı günlerden biri olarak kutlanmıştır.
Nevruz ile ilgili kutlamalar Halk Edebiyatımıza da tesir etmiş ve bu vesileyle çeşitli şiirler yazılmış, deyişler, türküler, mâniler, bilmeceler ve atasözü söylenmiştir.
“Nevruz”un Türk musikîsinde makam adı, bazı bölgelerimizde yer adı ve pek yaygın olmamakla birlikte şahıs adı olarak kullanıldığına tanıklık etmekyeyiz.
Bu bayramın bir hazırlık dönemi vardır. Nevruz zamanı kırlara çıkılarak, baharı karşılama geleneği süregelmektedir. Bugünde beraber yemek yenir, yapılan yemekler konu komşuya, özellikle yoksullara dağıtılır. Oyunlar oynanır, ezgiler söylenir. Ateş üzerinden atlamak, uçurtmalar uçurmak, diğer mahallî eğlenceler arasında yer almaktadır. Tüm eğlence ve uygulamaların hepsinin temelinde baharın canlılığı ve hareketliliği mevcuttur.
Çok geniş coğrafyaya yayılmış olan topluluklarda Nevruz törenlerinde genellikle spora dayalı olan şu oyunların devam ettiği gözlenir: Gökböri Oyunu, at yarışları, at üzerinde güç gösterisi, cirit oyunu, kılıç sallama, yamba kapma, güreş, sinsin oyunu, huntu oyunu. Halk tiyatrosu veya Orta oyunu şeklinde değerlendirilen oyunların bir kısmı ise seyirliktir : Koskosa oyunu, deve oyunu, ekende yoh, biçende yoh, yeyende ortag gardaş oyunu, kış bovay, yolbars, argımak. Nevruz bayramında mahalli eğlencelere de yer verilir. Gençler aralarında mani ve şiir söyleyerek yarışırlar. Bunlardan bazıları: Halay oyunu, Yaşıl yarpag, Gızılgül, Hahışta, Benövşe, Bahtıyar ve atışmalardır. Geçmişte o güne has olarak macunlar, şerbetler, hediyeler hazırlanarak devlet erkanı büyükten küçüğe, bunları birbirlerine takdim ederlerdi. Bu adetler günümüzde Mesir Macunu Şenlikleri adı altında hâlâ devam etmektedir.
Genel anlamda, bayramları birlikte kutlamak bir sosyal fayda prensibini de beraberinde getirmektedir.
Sonuç itibariyle, ister dinî ister millî olsunlar, bayramların özündeki sevgi, kardeşlik ve yardımlaşma ilkeleri, birlik ve beraberliğimizin korunmasında ve gelişmesinde en önemli etkenlerdir.