Savunmasız ve aciz durumda olan insanları öldürmeyi, katletmeyi, her türlü vahşet ve işkenceye tabi tutmayı bir devlet politikası haline getiren İsrail’in son olarak Uluslararası karasularda yaptığı vahşet ve insanlık suçu, kara bir leke olarak sonsuza kadar yaşayacak.
Savunmasız ve aciz durumda olan insanları öldürmeyi, katletmeyi, her türlü vahşet ve işkenceye tabi tutmayı bir devlet politikası haline getiren İsrail’in son olarak Uluslararası karasularda yaptığı vahşet ve insanlık suçu, kara bir leke olarak sonsuza kadar yaşayacak.
Zaten İsrail gibi köksüz ve işgalci bir terör devletinden başka ne beklenebilirdi ki?
Her türlü evrensel insan haklarını, değerlerini hiçe saymak, savunmasız kadın ve çocukların üzerinde yeni silahları, kimyasal silahları test etmek, müslüman mezarlıklarını bombalamak, imha etmek insani ve uluslararası hertürlü yardımı engellemek tam da İsrail’e ve yönetimine yakışır vahşice ve barbarca bir tutum.
Nasıl oluyor da tarih boyunca bunca sıkıntı yaşamış, bunca kıyım ve soykırıma maruz kalmış bir topluluğun
içinden, böylesine soykırımcı, acımasız savunmasız aciz durumda olan insanları öldürmeye, vahşete ve kan dökmeye doymamış bir zihniyet doğabiliyor ve bu zihniyet bir devlet geleneği, politikası haline gelebiliyor?
Yeryüzünde Hitler’in ırkçı, yok edici, faşist anlayışını sürdüren bir tek Netanyahu ve Liberman gibiler kaldı.
“Artık hiçbirşey eskisi gibi olmayacak”
Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan’ın cesur ve kahramanca konuşması, açıkcası savaş halinde olan bir devlet adamının konuşması kadar sert ve anlamlıydı. Çok doğru ve yerinde bir konuşmaydı.
Şiddet ve vahşetin karşısında alınması gereken cesurca tavrı aldı.
Bu tavır sadece sembolik değildi, aynı zamanda Türkiye'nin kararlılığını gösteren bir siyasi yön içeriyordu.
Peki, bundan sonrası?
Önce şunu görmek gerek:
İsrail'in "Mavi Marmara" gemisine yaptığı korsanca ve barbarca saldırı, bölgede verili tüm dengeleri etkileyecek yeni bir sayfa açmıştır. Türkiye'nin bir süredir bölgede oynadığı rol dikkate alınacak olursa, İsrail-Türkiye karşıtlığı ve gerilimi tüm bölge ülkelerini kuşatacak şekilde yeni "sarsıntı ve yerleşme"ye yol açacaktır.
Bu yeni gerilim hattının Filistin sorunu ve İsrail politikaları üzerinden bu konuda tam angaje bir Türkiye'nin varlığıyla birlikte uluslararası arenayı etkileme ihtimaline sahiptir.
Türkiye'nin Doğu-Batı arasındaki, hem Doğu hem Batılı konumu, AB, NATO ve benzer kurumlar içindeki yeri, bu etkide önemli yer tutacaktır.
Nitekim, sondan başlamak gerekirse, BM'den dün çıkan kınama metni, Dışişleri bakanı Sayın Davutoğlu'nun BM'de yaptığı konuşma, Türkiye tarafından NATO'nun harekete geçirilmesi, sorunun Türkiye-ABD ilişkilerine yansıtılması bu konuda ilk işaretlerdir.
Öte yandan bölgede düne kadar İsrail'le barışık yaşamaya çalışan ve çatışmadan kaçan Mısır, Ürdün gibi ülkelerin bu tutumlarını sürdürmeleri son derece güç görünmektedir, dalga onları ve bölgedeki diğer ülkeleri de etkileyecektir.
Geri adım ise mümkün görünmemektedir.
Sayın Başbakan'ın konuşması bu açıdan pek çok ipucu içeriyordu.
İsrail-Türkiye ilişkilerinin hiçbir zaman eskisi gibi olmayacağı bizzat Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan'ın bu "bir milattır ve geri dönüşü yoktur" mealindeki sözleriyle de bir kez daha teyit ediliyordu...
Türkiye, her zaman ve her koşulda Filistin'in yanında olacağını, İsrail'i bir haydut devlet olarak ilan ettiğini açıklıyordu.
Ve Türkiye'ye düşmanlığın bedelinin ağır olacağı cümlesiyle sürekli bir gerilim ihtimaline işaret ediliyordu.
Bununla birlikte anlaşılmaktadır ki, Türkiye şu aşamada tüm gücünü İsrail'e yönelik uluslararası yaptırım ve tecritlere verecektir.
Doğrusu da budur!!!
Doğru olan hukuk hattıdır, şiddet karşıtlığıdır.
Ve en önemli mesele, ABD başta olmak üzere bölgeyle ilişkili güçlerin İsrail'in bu tarz korsan politikalarına tepki vermesi, bunun önünü almak için adım atmasıdır.
Aksi halde Ortadoğu ve Filistin alevi büyür, Doğu-Batı çatışması içinden çıkılmaz hal alır.
Bugün, mazlum Gazze halkına yardım elini uzatmaya çalışan, vatandaşlarımızın kanını döken İsrail’in, bu kanını döktüğü Türk’lerin 500.yüzyıl önce kendilerine kucak açan, dostluk elini uzatan Türk’lerin torunları olduğunu unutmamaları gerekir ve bu davranış ahde vefa ve insani değerlerle de asla bağdaşmamaktadır.
Önceki günden beri, özellikle Türkiye’nin her ilinde, dünyanın birçok ülkesinde, Avrupa’nın birçok kesiminde vede Belçika’da her dine ve ırka mensup yüzbinlerce insan sokaklara döküldü.
Belçika kamuoyu da, buradaki Türk toplumuda bu devlet terörüne en üst düzeyde tepkilerini, duyarlılıklarını, kınama mesajlarını ve protestolarını her platformda dile getirdiler ve bu protestolar kınamalar hergeçen gün de artarak devam etmekte.
Bu insanlık dışı, barbarca devlet terörü sonucu şehit olan vatandaşlarımıza, kardeşlerimize Yüce Allah’tan sonsuz rahmet, kederli ailelerine sabır ve metanet, yaralı olan kardeşlerimize de acil şifalar diliyorum.
02/06/2010