Bosna Gezisi /Saime Bilekyigit - Gülgün

UETD Hollanda’nın Bosna Gezisi yorumlanmaya, konuşulmaya devam ediyor. Geziye katılan ve yaşadıklarını, geziye katılamayanlar için kaleme alan Saime Bilekyigit – Gülgün hanımefendinin yazısiyla sizleri baş başa bırakırız…

UETD Hollanda’nın Bosna Gezisi yorumlanmaya, konuşulmaya devam ediyor. Geziye katılan ve yaşadıklarını, geziye katılamayanlar için kaleme alan Saime Bilekyigit – Gülgün hanımefendinin yazısiyla sizleri baş başa bırakırız…

Bosna Gezisi Saime Bilekyigit - Gülgün

Bosna gezisini, çok sevdigim bir kardeşimin email göndermesi sayesinde öğrendim. Gezinin içeriğini öğrendikten sonra, daha önceden Bosna’ya giden arkadaşımın ısrarlı tavsiyesi üzerine eşiminde onayını aldıktan sonra geziye yazıldım. Gezi turlarına genellikle eşler beraber katılırlar ama bizim yürüme engelli bir kızımız olduğu için birimizin evde kalması gerekirdi. Eşimin centilmenliği sayesinde bu geziye ben katıldım. Bu arada eşimede teşekkürlerimi sunmayı unutmamalıyım.

Yolculuğumuz 24 Haziran sabahı Amsterdam’dan hareketle başlamış oldu. Gezi başkanımız gezi hakkında bilgilerini aktardı. Kısa zamanda gezi katılan arkadaşlarımız arasında dostluklar ve samimiyetler kendini göstermeye başladı. Bu da uzun yolculuğumuzun neşeli geçmesine vesile oldu. İçimizde öyle açılmadık cevherler vardı ki çocuk yaşta sanat müziğine gönül veren billur sesli Şeyma kardeşimize adeta hayran olduk. Ali bey, Burhan bey, Melahat hanım, bunlar başrol yolcularımızdı. Fıkra, türkü, şarkı ve bigi yarışmalarıyla otobüsümüz adeta show programına dönüştü.

Bosnalı kardeşlerimize giysi ve para yardımı götürüyorduk ama bunun yanında şehit kardeşlerimizede manevi hediyemiz olan hatmi şerif ve tevhit hatmi inildi. Bunların duasını dönüşte Bosna sınırları içinde yaptık. Almanya, Avusturya, Slovenya, Hırvadistan ve Bosna topraklarına ulaştık. Bosna topraklarına girmemizle birlikte manevi havamız değişti adeta. Bunu anlatmak değil yaşamak lazım. Savaştan kalan terkedilmiş evler, kurşun yarası alan evleri görünce kendi kendime acaba müslümanların gorünmeyen içyaraları nasıl diye  sormadan edemedim.

Bir buçuk gün yolculuk yaptıktan sonra otelimize yerleştik. Aliye İzzet Begovic’in kabrinin ziyaretinden sonra baş çarşıyı gezdik. Ihlamur kokuları mis gibi, kahve kokuları bizlere Osmanlının izlerini hatırlattı.

Gazi Hüsrev Bey medresesi, camisi, Mostar Köprüsü, Blugay tekkesi, Poçitel kalesi, camisi ve daha başka yerler kısacası az güne çok şeyler sığdırdık.

Beni bu gezide etkileyen iki şey oldu. Birincisi, Bosna’da baş çarşıyı gezerken kahvehane önünde oturan yaşlı bir bayanla selamlaşmamız oldu. Bizlere Türk müsünüz diye sordu. Ben de evet Türküz dedim. Ben gezimiz hakkında bilgi verdim. Hollanda’dan geldiğimizi söyledim, çok memnun olmuştu ama süreniz çok kısa be yavrum keşke uzun gelip daha çok gezseydiniz dedi. Kendisini tanıttı. Babası ikinci Abdülhamid zamanında görev icabı Bosna’ya gönderilen Sadık paşanın kızı Nimet hanımdı. Savaşı yaşamış ama halen dinç olan 86 yaşında koca bir çınardı. Konuşmalarından kültürlü, görgülü derin maneviyatı olan Osmanlı hanımefendisiydi Nimet hanım. Savaş anında bodrumlarda beş ay çok zor şartlar altında yaşayan kimseydi. Silahların ve bombaların sesinden günsüz doğum yapan bayanların zor anlarında çekilen çileleri anlattı. Dağıtılan bir günlük gıdaları haftalarca idareli yedikleri. Düşmanların zengin evlerini yağmalayıp altın gümüş gibi değerli eşyalarını zorla aldıklarını, kadınları ve genç kızları namuslarıyla tehdit edip eziyet ettiklerini anlattı. Üç saate yakın sohbetimizin sonunda Nimet teyzenin bizden bir isteği vardı. Mademki buralara gelip ülkemizi ziyaret ettiniz lütfen buraları işadamlarına anlatın gelip buralara yatırım yapsınlar

İş alanları açsınlar dedi. Muhterem teyzemizin ellerini öperek hayır dualarını isteyip tekrar kavuşmak dilekleriyle vedalaştık.

İkinci olarak beni etkileyen Ayvaz Dede Festivali oldu. Her sene kutlanan ve bu sene 500.yıl dönümü olan festivali kutlamak için 9 km yürüyüp, dağın başına ulaşmanız lazım. Ben bu dağın bu kadar yüksek olduğunu geziye katılmadan önce değil, o gün öğrendim. Çıkıp çıkmama konusunda biraz tereddüt ettim. Çünkü benim sağlık problemim, topuk dikeni vardı. Ben bu dağı çivilerin üzerine basa basa tırmanacaktım. Bir ara vazgeçmeyi düşündüm ama içimden bir ses bana buranın Müslümanları bu savaşı ve bunca çileyi çektiyse benim problemim bana çile olmamalı dedi. Ama Rabbime sonsuz şükürler olsun ben bu zoru başardım.Yorucu yolculuktan sonra dağın başına ulaşmak oranın manevi havasını solumak oradaki kalabalıkla dua etmek cemaatle namaz kılmak Türk bayraklarıyla donatılmış 500 tane atın geçiş törenini izlemek muhteşemdi. Özellikle bazı atlara yedi sekiz yaşlarında çocukların binmesi çok dikkatimi çekti. Erkelerin çoğu halen Osmanlı fesini ve giysilerini  taşıyorlardı. Bu da onların örf ve adetlerine halen bağımlı olduklarını gösteriyordu.Türkiye’den de katılım bir hayli fazlaydı.

Atların geçiş töreni anında karşımda Nimet teyzeyi yine gördüm. Kendisi bana bir gün önceden gideceğini oralarda uzaktan gelenler için pansiyon olduğunu festivalden 3 gün önceden dualara ve hatimlere başlandığını söylemişti. Koca çınar savaşın zorluğunu çeken Allah’a şükretmek için muhakkak bu dağa gelir diye düşündüm.Varıp bir kez daha elini öpmeyi düşündüm ama at konvoyundan geçmem mümkün olmadı. Bağırıp el sallamayı denedim, sesimi duyuramadım. Allah büyüktür dilerse üçüncü kez de görüşürüz.

Kısaca Bosna’ya gidip de etkilenmemek mümkün değil. Her köşesi ibretlik yer. Yeter ki insan bakmasını ve de en önemlisi görmesini bilsin. Döneceğimiz gün hayat tünelini gezdik.  Gerçektende Bosna’ya hayat veren merkez. Merkezin sahibi halen hayatta evinin içinden tünel kazdıran, kazı yapanlara su dağıtan kahraman kadın. Zaten savaş kadınlar olmadan kazanılmaz. Tarihimizde bunun örnekleri çok. Kahramanımızla fotoğraf çekinip ellerini öpüp vedalaştık.

Geri yolculuğumuz böylece başlamış oldu. Bilgi yarışmaları, marşlar, şiirler ve komedilerle uzun yolculuğumuz adeta bir sevgi ve dostluk şölenine dönüştü. Tıpkı Bosna’da içtiğimiz mis kokulu kahve ve lokum gibi. Buram buram kokan ıhlamur ağaçları gibi.

Gelirken bile özlemeye başladık seni şehitler diyarı BOSNA...